“Unutamadığı ses, ‘bir metal alaşımına yüzde bir kirliliğin bile girmesine izin vermeyen siz…’ diyordu.…
BBC’nin dinleyicileri arasında yaptığı, dünyanın en büyük filozofu konulu ankete hiçbir kadın girememişti. (Karl Marx birinci gelmişti.) Dünyanın pek çok yerinde kadın akademisyen ve bilim insanı bu konuya öfkelendi. Neden 12. yüzyıldan Heloise dışlanırken, ondan en az, onun kendisinden öğrendiği kadar şey öğrenmiş Abelard oy alabiliyordu? Peki, ya on yedinci yüz yıldan protofeminist Marty Astell neredeydi? Ya modern çağın büyük isimlerinden Ayn Rand neden yoktu? Akademik dünyanın şovenizmi miydi bu? Yoksa esas üzerinde durulması gereken, dönemlerinde muhteşem olan bu müthiş kadınları ciddiye almamış olanlar mıydı?
Ayn Rand (2 Şubat 1905 – 6 Mart 1982), kurduğu objektivizm felsefesi ve yazdığı Yaşamak İstiyorum (We the Living), Ben (Anthem), Hayatın Kaynağı (The Fountainhead) ve Atlas Silkindi (Atlas Shrugged) kitaplar ile tanınır. Objektivizm felsefesine öncülük etmiştir. Felsefesi ve kitapları kendi bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm mefhumlarını vurgular. Devletin özgür bir toplumda yasal ama minimal bir role sahip olduğuna inanan Rand, sıkı bir minarşisttir. Romanları, kendisine özgü oluşturduğu bir kahramanın tanıtımını merkez alır. Kahraman kendi yeteneği özgünlüğü ve bağımsızlığı yüzünden toplumla çatışır, ama bu çatışmalar onun hataları yüzünden değil, rasyonel davrandığı ve yürekten gelen bir şekilde kendi çıkarı için çalıştığı için olur. Rand’a göre rasyonel düşünen akıllar için çatışma söz konusu değildir. Kahraman yine de idealleri doğrultusunda devam eder.
Ayn Rand, Rusya’nın St. Petersburg şehrinde doğdu. Altı yaşından itibaren okumayı keşfetti ve iki yıl sonra bir Fransız dergisinde ilk imgesel çocukluk kahramanını buldu. Dokuz yaşına geldiğinde kariyerini roman yazmak üzerine kurmaya karar verdi. Rus kültüründeki mistisizm ve kolektivizme tamamen karşıydı. Özellikle hayranı olduğu Victor Hugo’nun eserleriyle tanıştıktan sonra kendini Avrupa’lı bir yazar olarak görmeye başladı.
Lise yıllarındayken, 1917 yılında gerçekleşen ve desteklediği “Kerenski Devrimi”ne ve tamamen karşı olduğu “Bolşevik Devrimi”ne tanıklık etti. Karışıklıktan kaçmak isteyen ailesi Kırım’a göç etti. Lise eğitimini burada tamamladı. Komünist düzene geçildikten sonra babasının sahip olduğu eczane kamulaştırıldı. Bu durum yüzünden yazar ve ailesi, açlıkla mücadele ederek yaşamak zorunda kaldılar. Lise eğitiminde Amerikan tarihi ile karşılaştığında, bu ülkeyi özgür bir insanın yaşayabileceği bir yer olarak model aldı. Ailesi Kırım’dan döndükten sonra, felsefe ve tarih eğitimi almak için Pentograd Üniversitesi’ne girdi. Burada eğitim gördüğü süre boyunca, onun için daha da sıkıcılaşan ülkesindeki en büyük eğlencesi Western filmleri oldu. Bunun üzerine 1924 yılında sinema sanatları okuluna girdi. 1925 yılının sonlarında, Sovyet Rusya’dan, bir ziyaret için aldığı izinle ABD’ye gitti. Rus yetkililere bu ziyaretin kısa süreceğini söylemesine rağmen, bir daha geri dönmemeyi kafasına koymuştu. Şubat 1926’da New York’a geldi. Altı ay boyunca Chicago’daki akrabalarıyla vakit geçirdikten sonra, 1931 yılında Amerikan vatandaşlığı aldı ve senaristlik yapmak için Hollywood’a gitti.
Hollywood’daki ikinci gününde, Cecil B. DeMille’nin teklifiyle ilk işine başladı. Film stüdyosundaki işinin ilk haftasında, aktör Frank O’Connor ile tanıştı ve 1929 yılında, elli yıl sürecek olan evlilikleri başladı. Stüdyoda çalışmaya başladıktan yıllar sonra, 1932 de “Red Pawn” adlı senaryosunu Universal Pictures’a sattı. 1934 yılında ilk romanı “We the Living” (Yaşamak İstiyorum) ‘i tamamladı. Ancak bu kitap pek çok yayınevi tarafından geri çevirildi. İki yıl sonra,1936’da, A.B.D’ deki The Macmillan Company ve İngiltere‘deki Cassells and Company bu kitabı yayınladı.1935 yılında “The Fountainhead” (Hayatın Kaynağı) adlı kitabını yazmaya başladı. Kitabını tamamladıktan sonra, yayınlanması için gittiği oniki yayınevi tarafından geri çevirildi. Sonunda, Bobs – Merrill adlı yayınevi, 1943 yılında kitabı yayınladı. Bu kitap kısa bir süre içinde en çok satanlar arasına girdi. 1938 yılında “Anthem” (Ben) kitabını yayınladı. 1942 yılında Roma’da kendisinin haberi olmadan “We the Living” kitabı üzerine iki film yapıldı ve bu filmler Benitto Mussolini yönetimindeki hükümet tarafından sansürlendi. Sansüre rağmen Sovyet Rusya’yı kötüleyen içeriği yüzünden, bir süre daha yayınlanmasına izin verildi.
1943 yılının sonlarında The Fountainhead kitabını senaryolaştırmak için Hollywood’a döndü. Ancak savaş yüzünden bu prodüksiyon 1948 yılına ertelendi. 1946 yılında, Hall Wallis şirketi için çalıştığı sıralarda “Atlas Shurugged” (Atlas Vazgeçti) adlı romanına başladı. 1951 yılında New York’a taşınarak bütün zamanını yeni kitabına harcamaya başladı.
En büyük eseri olan “Atlas Shurugged”, 1957 yılında basıldı ve çok büyük bir başarı yakaladı. Bu kitabında yazar, kendine özgü objektivist felsefesini dramatize ederek anlattı. Rand daha sonra kendi oluşturduğu “Objektivizm” felsefesi hakkında yazılar yazdı ve bu konuyla ilgili konferanslar verdi. 1962 yılından 1976 yılına kadar yazılarını yayınladı.
Yakalandığı kanser hastalığını yenen Rand, 6 Mart 1982 tarihinde kalp krizi geçirerek öldü. Mezarı, New York’taki Kensico Mezarlığı’ndadır. Rand’ın kitapları, öldükten sonra da basılmaya ve satılmaya devam etti. Kitapları toplamda yirmi milyona yakın sattı.
“Bir kadını iyi yanları için sevmek anlamsızdır. Bunu zaten hak etmiştir. Bu bir armağan değil, bir ödemedir. Ama onu günahları için sevmek; işte asıl armağan budur. Çünkü hak edilmemiş, kazanılmamış bir şeydir. Onu kusurları için sevmek tüm iyilikleri onun uğruna feda etmektir. Aşkın asıl işareti budur. Çünkü vicdanını, mantığını ve en önemlisi kendine saygını feda etmiş olursun.”
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle