En son okuduğunuz en iyi roman hangisiydi? Size iyi bir roman okuduğunuzu hissettiren kanıtlar neler?
Her roman okuduğunuzda siz de aynı anda iki dünyada birden yaşadığınızı hissediyor musunuz? Karakterlerden birini kendinize yakın tutup onun tarafında oluyor musunuz? Hatta öylesine benimseyip “Ben olsam böyle yapmazdım!” dediğiniz bir anı okuduğunuzda, içten içe kendinizi ona kızarken buluyor musunuz? Ya da – ki bunu düşünmeyen yoktur – o özel karakterler gerçekten var olsun istiyor, hatta var olduğuna inanıyor musunuz? Elinizdeki o çok sevdiğiniz roman bittiğinde, “Ben şimdi ne yapacağım?” hissine kapılıyor musunuz?
Roman, varlığının evveliyatından bu yana okurunu adeta illüzyonist bir dünyanın içine çeken başka bir tür. Yeri geliyor aylarca sürüyor bu illüzyon. Öyle ki bir süre sonra yaşamın bir parçası, özelinde bizim hayatımızdan biri oluyor.
Ben kendi adıma beni etkileyeceğinden emin olduğum romanları dünyadan uzaklaşmak istediğim zamanlarda okuyorum. Onlardan yaşamıma uyarlamak istediğim pek çok şey öğreniyorum. Şunu söyleyebilirim ki, yaşadığıma benzer bir durumla karşılaşıp dışarıdan baktığımda anlamsız bulduğum ne çok yalnızlığımı çözümlediğimi hissettim…
Detaylı olarak araştırdığım ve kendimde bulduğum etkilerden yola çıkarak iyi bir roman okuduğumuzu nasıl anlarız, paylaşmak istiyorum. Peki sizin için bir romanın iyi olduğunun kanıtı nedir?
Her seferinde bir başka kişi olursunuz
Roman da tıpkı müzik gibi evrensel. Bambaşka duygular, hepimizde bir başka düşünceye dönüşüyor ve biz elimizdeki romanı bitirdiğimizde, artık aynı kişi olmadığımızı hissediyoruz. Varlığımızın bildiğimiz haline, bir özellik daha ekleniyor. Bunu esprili bir yaklaşımla her seferinde kendimize bir güncelleme atıyor gibi de düşünebiliriz. Nihayetinde her roman bir başka dünya ve her dünya kendimize kattığımız yeni bir deneyim. Unutmayın pek çok bilgi kitabından bilgiye ulaşabiliriz; oysa roman bizi içine çeker, bir parçası yapar…
Bir romandan sonra artık daha çoğuluzdur…
Daha çok soru sorar, daha çok anlamaya başlarız
Bir roman okuduğumuzda içinde tanıştığımız insanlar ve şahit olduğumuz olaylar hayatı yaşarken daha çok şeyi sorgulamamızı, bulduğumuz her cevapla yenilenmemizi ve heyecanlanmamızı sağlar. Hele hele yazar romanında bize belirsiz bir sonla veda ederse, değmesinler beynimizde dönecek olasılıkların renklerine…
Ne kadar çok soru o kadar cevap, her yeni cevap da elbette yeni sorular demek. İşte bu döngü içinde açılan algımızla, artık daha çok dinliyor, daha çok anlıyoruzdur. Okuduğumuz romandan bize fısıldayan insan, geçmişte, bugünde, gelecekte yaşıyor olabilir ve bu çeşitlilik, daha çok şeye vakıf olmamızı, derinleşmemizi sağlar. Yazarımızın bizden önce gezindiği sokaklarda gezerken ne çok şey öğreniriz…
Kelime dağarcığımız genişler
İyi bir romandan sonra sadece duygusal anlamda gelişmeyiz elbet; her kurduğumuz cümle daha anlamlıdır. Kendimizi daha zeki hissedebilir; bir anlamın peşinden giderken bulabiliriz. Biliyoruz ki dil zenginliktir. Öğrendiğimiz her kelime, bizi kendi dilimize daha da yakınlaştırır. Şimdi nerede okudum hatırlayamıyorum, şöyle bir cümle okumuştum: Kaç kelime ile gününü geçiriyorsan, ancak o kadar düşünüyorsun…
Bu arada tabii haznemize eklenen her kelime, araştırmacı yönümüzü de kamçılar. Kelimeler, kelimeleri çeker…
Bir gün bizim için de yazmanın zamanı gelir
Yazarlık denen iş, pek tabii sadece istekle olmuyor. Çok okumak, çalışmak gerekiyor. Hal böyle olunca okumayı ne kadar seversek, bu yönümüz bizi yazamaya da yönlendirebilir. Karşılaştığımız her iyi roman, bir sonraki iyiyi bulmak için bir kılavuz olur. Hangi tür roman okuyorsak, o alanda bilgilenir, her romanın yazıldığı zamanla ilgili bilgileniriz. Kim bilir, bu heyecan belki bir gün bizi de yazar yapar…
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle