Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/1. bölüm/Ordu ile temas
Şimdi, Efendiler, ilk iş olmak üzere bütün ordu ile temasa gelmek lâzımdı.
Erzurum’da On Beşinci Kolordu Kumandanı’na 21 Mayıs 335’te yazdığım bir şifrede “ahvâl-i umumiyemizin almakta olduğu şekl-i vahîmden pek müteessir ve müteellim olduğumu; millet ve memlekete medyûn olduğumuz en son vazife-i vicdaniyeyi yakından, müşterek mesâi ile, en iyi ifa etmek mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettiğimi; bir an evvel Erzurum’a gitmek arzusunda bulunduğumu ve fakat Samsun ve havalisinin vaziyeti, asayişsizlik yüzünden fena bir akıbete dûçâr olmak mahiyetinde bulunduğundan buralarda birkaç gün kalmak zarureti olduğunu bildirdikten sonra, beni şimdiden tenvîre medâr olacak hususât varsa iş’ârını” ricâ ettim (Vesika: 10).
Fi’l-hakika Samsun ve havalisinde Rum çetelerinin İslâm ahâliye tecâvüzü ve zaten vasıtasız bırakılmış olan hükümet-i mahalliyenin ecnebi müdâhalâtı yüzünden hiçbir tedbir alamaması, vaziyeti müşkil kılmıştı.
Tanıdığımız ve kendisinden büyük enerji ümit ettiğimiz bir zatın Samsun’a mutasarrıf tayinini temîn için teşebbüs almakla beraber, Üçüncü Kolordu Kumandanı’nı muvakkaten Canik mutasarrıfı tayin ettim. Mümkün olan tedâbîr-i mahalliye alınmaya ve bilhassa ahâlinin vaziyet-i hakikiye hakkında tenvîrine ve orada bulunan ecnebi müfreze ve zâbitlerinden ictinâb ve ihtiraza mahal olmadığını izaha ehemmiyet verildi ve hemen o havalide millî teşkilâta tevessül olundu.
23 Mayıs 335’te Ankara’da bulunan Yirminci Kolordu Kumandanı’na, “Samsun’a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi ve İzmir havalisine dair daha kolaylıkla alabileceği ma’lumâttan haberdâr olmak istediğimi bildirdim.”
Bu kolordunun vaziyeti ile daha İstanbul’da iken alâkadar olmuştum. Cenuptan Ankara havalisine şimendiferle nakli mevzu-i bahis idi. Bu nakliyata mümânaat edilmekte olduğunu anlamış olduğumdan İstanbul’dan hareketim günlerinde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olan Cevat Paşa’dan, kolordunun şimendiferle nakli teehhür ederse karadan yürüyerek Ankara’ya sevkini ricâ etmiştim. Bundan dolayı bahsettiğim şifre telgrafnâmemde “Yirminci Kolordu aksâmının kâmilen Ankara’ya gelmeğe muvaffak olup olmayacağını sordum. Canik livası hakkında ma’lumât verdikten sonra bir iki güne kadar Samsun’dan karargâhımla, bir müddet için Havza’ya gideceğimi ve her halde Samsun’dan hareketimden evvel beni tenvîr edecek ma’lumâta intizâr eylediğimi yazdım.”
Yirminci Kolordu Kumandanı’ndan, üç gün sonra 26 Mayıs 35’te aldığım cevapta “İzmir’den muntazam ma’lumât alamadıklarını, Manisa’nın da işgal edildiğini telgraf memurlarının haber verdiğini, kolordunun Ereğli’de bulunan aksâmının kâmilen şimendiferle nakline muvaffak olamadıklarından karadan yürüyüşe başladıklarını, fakat mesafenin uzaklığı sebebiyle Ankara’ya ne vakit muvâsalat edeceğinin ma’lûm bulunmadığını bildiriyordu.”
Kolordu kumandanı aynı telgrafnâmesinde “Afyonkarahisar ı’nda bulunan 23. Fırka’nın mevcudunun pek az olduğundan ve orada ellerine geçen efrâdı bu fırkaya göndermekte olduklarından bahsettikten sonra, Kastamonu ve Kayseri havalisinde bazı muhill-i asayiş vakayi hakkında haberler gelmeğe başladığını zikrediyor ve peyderpey ma’lumât vereceğini yazıyordu” (Vesika: 11).
27 Mayıs 1335 tarihinde Havza’dan, Yirminci Kolordu Kumandanı’ndan ve aynı zamanda bu kolordunun mensup olduğu Konya’daki Ordu Müfettişliği’nden “Afyonkarahisarı’ndaki fırkanın takviyesi için hangi menâbiden istifade edilmekte olduğunu ve tezyîd-i kuvvetine imkân-ı maddî bulunup bulunamayacağını ve bugünkü ahvâl ve vaziyetimize nazaran, bu fırkaya nasıl bir vazifenin tevcîhi düşünüldüğünü sordum” (Vesika: 12, 13).
Kolordu kumandanı 28 Mayıs 335’te sorduğum hususâta dair ma’lumât veriyor ve Yirmiüçüncü Fırka “düşmanın bir işgali vaziyeti karşısında mevkiini terk etmeyecek ve dûçâr-ı tecâvüz olursa, ahâli-i mahalliyeden alacakları takviye ile mevkiini müdafaa edecektir” diyordu (Vesika: 14).
Ordu müfettişi de 30 Mayıs 335’te verdiği cevapta “Yirmiüçüncü Fırka’nın Karahisar’daki asayişi muhafaza ile beraber her türlü işgal hadisesine her türlü vesâitle mukavemet edecektir” diyordu. Bu vesâitin hazırlanmakta olduğunu ve Konya’da orduya zahîr olabilecek bir kuvvet ihzârına çalışıldığını, ancak bir isim ve unvana mâlik olmadığını bildiriyordu.
Ben, müfettişliğe yazdığım telgrafta, Konya’da bir vatan ordusu teşkil edilmekte olduğuna dair bazı havadisler şâyidir, bunun mahiyet ve teşkilâtı nedir, demiştim. Böyle bir sual tevcîhinden maksadım biraz da medâr-ı teşvik ve tenbîh olmak idi. Müfettişliğin son ma’lumâtı bunun üzerinedir (Vesika: 15).
Kolordu kumandanı bu istîzâhıma “Konya’da vatan ordusunun teşkilinden haberdâr değilim” demişti.
Yirminci Kolordu ve Konya’daki Ordu Müfettişliği ile temasım neticesinde edindiğim ma’lumâttan teyakkuz ve intıbâhı mûcib noktaları 1 Haziran 335’te Erzurum’da On Beşinci Kolordu ve Samsun’da Üçüncü Kolordu ve Diyarbekir’da On Üçüncü Kolordu kumandanlarına bildirdim (Vesika: 16).
Trakya’da bulunan kuvvet ve kumanda vaziyetini bilmiyordum. O mıntıka ile de irtibat tesisi lâzım idi. Bu maksatla, İstanbul’da, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa’dan 16 Haziran 35’te zâtî şifre ile –Cevat Paşa ile müfârekatim günü mahrem ve şahsî bir şifre kararlaştırmış idik– Edirne’de kolordu kumandanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey’in nerede bulunduğunu sordum (Vesika: 17). Cevat Paşa 17 Haziran’da cevap verdi. “Cafer Tayyar Bey’in Birinci Kolordu Kumandanı olarak Edirne’de bulunduğunu” öğrendim (Vesika: 18).
Amasya’dan 18 Haziran 335 tarihinde, Edirne’de, Birinci Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey’e şifre ile verdiğim direktifte esaslı olarak şu hususâtı kaydettim. “İstiklâl-i millimizi boğan ve inkısâm-ı vatan tehlikelerini ihzâr eden Düvel-i İtilâfiyenin icrââtı ve hükümet-i merkeziyenin esir ve âciz vaziyeti malûmunuzdur.”
“Milletin mukadderâtını bu mahiyette bir hükümete teslim etmek, inkıraza münkad olmaktır.”
“Trakya ve Anadolu teşkilât-ı milliyesini tevhîd ve seda-yı milliyi gür sesle cihana duyuracak emin bir mahal olan Sivas’ta müşterek ve kuvvetli bir heyet teşkili mukarrerdir.”
“Trakya-Paşaeli Cemiyeti, hâiz-i salâhiyet olmamak üzere İstanbul’da bir heyet bulundurabilir.”
“Ben İstanbul’da iken Trakya Cemiyeti azasından bazılarıyla teati-i efkâr etmiş idim. Şimdi zamanı geldi. İcap edenlerle mahremâne görüşerek derhal teşkilât yapınız ve benim yanıma da murahhas olarak kıymettar bir iki zat gönderiniz. Onlar gelinceye kadar Edirne vilâyetinin hukukunun müdafii olmak üzere beni tevkîl ettiklerine dair imzaları tahtında bir vesikayı imzanızla şifreli telgrafla bildiriniz.”
“Gaye-i istiklâlin istihsaline kadar, tamamıyla milletle birlikte, fedakârâne çalışacağıma mukaddesâtım namına yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kat’îdir.”
Trakya kuvve-i maneviyesini takviye maksadıyla bu talimata şu ma’lumâtı da derc ettim: Anadolu ahâlisi baştan aşağı yekvücûd bir hale getirildi. Kararlar, bilâ-istisna tekmil kumanda heyetleri ve arkadaşlarımızla müşterek ittihâz ediliyor. Vali ve mutasarrıfların hemen kâffesi bizimle beraberdir. Anadolu’daki teşkilât-ı milliye kaza ve nahiyelere kadar tevessü etti. İngiliz himayesi altında bir müstakil Kürdistan teşkili hakkındaki propaganda ve tarafdârânı bertaraf edildi, Kürtler Türklerle birleşti (Vesika: 19).
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle