Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/10. bölüm/İzzet ve Salih Paşalar Ankara'dan memnun görünmüyor ille payitahta…
Muhterem Efendiler, Ankara’da bulunan İstanbul misafirlerimize bir, bir buçuk aylık müddet-i müsâferetleri esnasında çok şeyler göstermek fırsatlarına mâlik olduğumuzu zannediyorum. Âsi Ethem ve kardeşlerinin kuvvetleri ortadan kaldırıldı. Yunanlıları, üç günde İnönü’nde mağlûp ettik. Büyük Millet Meclisi’nin müsterih ve memnun olacağı yeni bir devir açıldı. Fakat İzzet ve Salih Paşalar bunların hiçbirinden memnun görünmüyorlar, daü’s-sılaya mübtelâ olmuş gibi, ille pâyitahta gitmek istiyorlardı. İstanbul’daki arkadaşlarının da çok merak etmekte oldukları anlaşılıyordu.
Ankara’ya muvâsalatlarından on gün sonra, Fransız telsiz telgrafıyla Zonguldak’a bir telgraf gelmişti. Telgraf şudur:
Devletlü İzzet Paşa Hazretlerine
Taraf-ı sâmî-i fahîmânelerinden henüz bir iş’âr vâki olmadığından heyet-i celîlenin muvâsalatı haberine intizâr edilmekte olduğu.
İki gün sonra Adapazarı üzerinden de şu telgraf geldi:
Taraf-ı sâmî-i fahîmânelerinden bir iş’âr vâki olmadığından muvâsalat-ı âliyeleri haberine intizâr edilmekte olduğuna dair birkaç gün evvel Zonguldak tarîkiyle yazılan telgrafname cevâbının bir an evvel inbâ buyurulması mercûdur.
Mustafa Arif
Tevfik Paşa Kabinesi namına, Ziya Paşa’nın İnebolu’ya gönderdiği bir memur-ı mahsus, 10/11 Kânunusani 337’de uzun bir şifre ile birtakım ma’lumât veriyordu.
İzzet Paşa heyetinin, Anadolu’ya iltihakı haberi İstanbul’ca teeyyüd etmiş... Kabine, İzzet Paşa’dan ma’lumât talep ediyormuş... Ziya Paşa, Safa, Mustafa Arif ve Raşit Beyler de demişler ki: “Menfaat-i memleket, heyetin Anadolu’da kalmasını müstelzim ise, buna bir şey denilmez. Bu takdirde, Kabine’nin sukut edeceği muhakkaktır. Ancak, bu halde, biz de bu vatanın evlatlarıyız. Hiç olmazsa bizleri de vaziyetten haberdâr etsinler... Bizi tenvîr etsinler, biz de ona göre hareket edelim..”
Ziya Paşa, Paris’ten, Ahmet Rıza Bey’den aldığı bir mektup muhteviyâtından ve İstanbul’da mevsûk bir menbadan elde ettiği bir ma’lumâttan da bahsettiriyordu.
Ahmet Rıza Bey diyormuş ki eğer Kuvâ-yı Milliye’nin kudret-i askeriyesi müsait ise, İzmir meselesi, iyi hazırlanmış bir hücumla emr-i vâki suretiyle halledilmeli imiş... Aldığı ma’lumât bunu teyid ediyormuş. Kral Konstantin’i tutacaklarmış...
Ziya Paşa’nın hususî ma’lumâtı da son konferanstan evvel Yunanlıların takviye olunarak büyük bir taarruz icrâ ettirileceğine dair idi.
Damat Ferit Paşa, hummalı faaliyete başlamış.. Baltalimanı’nda müteaddit kabine listeleri tanzim edilmeye başlanmış...
İnebolu’ya gelmiş olan memur-ı mahsus vasıtasıyla Ziya Paşa’ya ve rüfekasına iblâğ ettirdiğim cevapta: “Verdikleri malû mata teşekkürden sonra, İzzet ve Salih Paşalar, maksad-ı müşterekimizin icâb-ı kat’îsi olarak Ankara’da kalmışlardır.” dedim. Kendilerinin İstanbul’da hâkim vaziyette kalmaları câiz ise de sukut etmeden evvel cümlesinin, şimdiden hazır bulunduracakları emin ve serî bir vasıta ile, hemen Anadolu’ya gelmelerinin menâfi-i âliye-i vataniye icabından olduğunu ve bu suretle ifa edecekleri hizmet ve fedakârlığın nezd-i millette pek meşkûr olacağını yazdım.
Memur-ı mahsusun, İstanbul’a avdetini müteakib, İnebolu ’ya gönderdiği ve oradan 19 Kânunusani 337’de çekilen şifrede; Ziya Paşa ve rüfekasının nokta-i nazarım dairesinde harekete karar verdikleri bildirilmişti.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle