Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/11. bölüm/Tevfik Paşa'nın teklifleri karşısında Büyük Millet Meclisinin…
Londra Konferansı’na davet dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ve İcra Vekilleri Heyeti Reisi Fevzi Paşa Hazretleriyle İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretleri arasında teati edilen muhhaberât, heyet-i umumiyede okunmak suretiyle Meclis’in dahil-i ıttılâı oldu. Tevfik Paşa Hazretleri tarafından dermeyan buyurulan mütâlaat, memleketin bugünkü vaziyeti hakkında sarîh bir fikir edinmekten pek uzak olduklarını teessürle bize gösterdi. İstanbul’da mütarekeden beri iki nev’î hükümet biribirini takip etmiştir. Biri Damat Ferit’in riyâseti altında, muhtelif zevâtın iştirakiyle teşekkül eden hükümetler ki her ne bahasına olursa olsun, İtilâf Devletleri’ne karşı mutavaat-ı mutlaka fikrini temsil etmiş ve memleketin kendi hukuk-ı hâkimiyetini idâme için bezl ettiği fedakârlıkları, düşmanlarla beraber çalışmak suretiyle ta’kîm etmeyi bir meslek-i mahsus edinmiştir. Bu fikrin sâlikleri, memleketin şer ve hıyanete müstaîd ne kadar nankör evlâdı varsa, hepsini tahrik ve teçhiz ederek, müdafaa-i milliyeye hasr-ı nefs eden vatanperverler aleyhine mütemâdi kullandılar. Şer’-i mübîn namına neşredilen sahte fetvaların, mazhar-ı taltif olan mîr-i mîran Anzavurlarla fikr-i istiklâl ve müdafaa aleyhine neşrettikleri manevî ve maddî zehr ü ifsâd kuvvetleri aleyhine, Anadolu aylarca müddet çarpışmaya mecbur oldu. Onlar, düşmanlar hesabına cephelerimizi kaç defa arkadan vurdular. İslâm’ın ilk asırdan beri şeref ve hak, din namına cihat eden milletimiz, tarihimizin ilk günlerinden beri devlet ve memleket ne vakit tehlikeye düşmüşse kanını mebzulen akıtmaktan hâli kalmayan milletimiz, bu defa muazzam vatandan bakiye kalan son parçada, son kaleye çekilmiş, en son müdafaasını yaparken hükümet namını alan heyetler, düşmanlar hesabına, düşman safları arasında, kendi milletleri aleyhine çalışıyorlardı. Bizans’ın son günlerinde, Fatih’in teslim davetine karşı «Allah’ın bana bir vediası olan bu memleketi, ancak Allah’a teslim ederim» diyen son Kayser-i Rum’un tahtına vâris bir hanedandan gelen bugünkü halife ve sultanın hükümeti, esir olmamak isteyen milleti, kendi eliyle bağlayarak düşmanlara teslim etmeğe çalışıyordu. Bu birinci safha, o hükümetlerin ve müttefiklerinin hezimetiyle netice buldu. İkinci nev’î hükümet, Tevfik Paşa’nın riyâset ettikleri heyettir ki maksat itibarıyla Anadolu müdafaasına tarafdâr olduğunu söylemekle beraber, icrâât itibarıyla memleketin samimiyetle istihsal etmek istediği sulha nâ-kabil-i tecvîz bir gaflet ve inat ile mâni olmakta devam ediyor. Şûra-yı saltanatta, İtilâf Devletleri’nin uzattığı i’lâm-ı esareti ayağa kalkmak, ibrâz-ı hürmet etmek suretiyle kabul ve imza eden ricâl ve â’yân, bütün memlekette hiçbir hak ve salâhiyeti temsil etmeyen bir kuvvet-i sakıta halindedir. Anadolu ve İstanbul, istiklâl ile esaretin, hürriyetle mahkûmiyetin teâruz ve tehâlüf ettiği iki ayrı parça halinde kalmıştır.
Biz, memleketin esir edilmiş, ihtiyârını kaybetmiş parçasını hür ve müstakil kısma ilhak etmek istiyoruz. İstanbul ricâli, küllü teşkil eden ve bütün bir cihan-ı husûmete karşı kendini şeref ve salâbetle müdafaa eden hür kısmı, esir ve mahkûm cüz’e tâbi etmek, ilhak etmek istiyorlar. Bütün Anadolu’yu, hürriyet ve istiklâline âşık bütün evlâd-ı memleketi ve bugünkü ruh-ı mazlum-ı İslâm’ı temsil eden Büyük Millet Meclisi, İstanbul’un malûl ve mahrum-ı hürriyet bir heyetine tâbi olmayı hiçbir zaman kabul edemez.
Meclis’imiz tarafından kabul ve ilân edilen ve bütün memlekette mutâ’ olan Teşkilât-ı Esasiye Kanunlarımız mûcibince, hâkimiyet, bilâ-kayd ü şart milletindir ve milletin teşri ve icrâ kudreti ise, onun hakikî ve yegâne mümessili olan Büyük Millet Meclisi’nde tecelli eder. Bu esâsâta binâen heyet-i murahhasamızın İstanbul’a gitmesi ve oradan intihap edilecek bir heyete dahil olması ve oranın vereceği salâhiyetname ile cihana karşı dava-yı millîmizi deruhde etmesine imkân yoktur. Eğer isterseniz bi’l-fiil ve bi’l-hak hâiz-i istiklâl-i mutlak olan, bütün teşkilât-ı idariyesiyle memleketi tedvîr eden, orduları şarkta ve garpta düşmanlara hadlerini bildirerek memlekete sulhun yollarını açan Meclis’imizin heyet-i murahhasasını, memleketi temsil edebilecek yegâne heyet olarak tanırsınız. Yoksa biz kendi heyetimizi kendimiz göndermek kararını zaten almış bulunuyoruz. Bu kararımıza verilecek cevâbın, birtakım sözler değil, fakat fi’liyât olması bizce matlûb ve mültezemdir.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle