Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/2. bölüm/Milli gaye için ortaya atılma kararı
Bu iki vali beylerle, On Beşinci Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa ve beraberimde bulunan Rauf Bey, İzmit Mutasarrıf-ı Sâbıkı sâbıkı Süreyya Bey ve karargâhıma mensup Erkân-ı Harbiye Reisi Kâzım Bey ve Erkân-ı Harp Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey arkadaşlarımla ciddî bir müdâvele-i efkârda bulunmayı münasip gördüm. Kendilerine umumî ve hususî vaziyeti ve takibi mecburî olan hatt-ı hareketi mevzu-i bahis ettim. Bu münasebetle en gayr-i müsait vaziyetleri ve umumî, şahsî mehâliki her ihtimale karşı ihtiyârı zarurî olan fedakârlığı izah ettim. Bir de, “milli gaye için ortaya atılacakların bugün imhâsını düşünen yalnız saray, hükümet ve ecnebîlerdir. Fakat bütün memleketin iğfal edilmesini ve aleyhe çevrilmesini de ihtimal dahilinde görmek lâzımdır. Pişvâ olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icap eder. Kalplerinde bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette evlâdır. Zira bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar.
Bir de mevzu-i bahis vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından kabil-i tedvîr değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat artık o devir geçmiştir. Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek seda ile bağırmak ve bütün milleti, bu sedaya iştirak ettirmek lâzımdır.
Benim azlolunduğuma ve her türlü avâkıba mahkûm bulunduğuma şüphe yoktur. Benim ile alenen teşrik-i mesâi etmek, aynı avâkıbı şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, mevzu-i bahis ettiğimiz vaziyetin talep ettiği adamın, diğer birçok nokta-i nazarlardan dahi mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia mevcut değildir. Yalnız, her halde bu memleket evlâdından birinin ortaya atılması zarurî olmuştur. Benden başka bir arkadaşı dahi düşünmek mümkündür. Yeter ki o arkadaş, bugünkü vaziyetin kendisinden talep ettiği tarzda harekete muvafakat etsin!” dedim.
Bu beyânât ve izâhâttan sonra, sümme’t-tedârik karar vermek muvâfık olamayacağından bir müddet düşünmek ve hususî müdâvele-i efkâr edebilmek için müzakereye hitam verdiğimi beyan ettim.
Tekrar ictimâ ettiğimizde, işin başında, benim devam etmemi ve kendilerinin bana muîn ve zahîr olacaklarını beyan ettiler. Yalnız bir arkadaş, Münir Bey, ciddî mazeretine binâen bir zaman için kendisinin fiilî vazifeden affını ricâ etti. Ben, şeklen vazife ve askerlikten istifa ettikten sonra tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi mâfevk kumandan imişim gibi emirlerimin ifası, muvaffakiyet için şart-ı esasî olduğunu zikrettim. Bu cihet tamamen tasvib ve tasdik olunduktan sonra ictimâa nihayet verildi.
Efendiler, İstanbul’da, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti makamında, yekdiğerine halef, selef olan Cevat ve Fevzi Paşalardan, İstihzârat-ı Sulhiye Komisyonu’nda çalışan İsmet Bey’den başlayarak Erzurum’a gelinceye kadar her yerde temas ve münasebette bulunduğum kumandan, zâbit ve her türlü ricâl ve zevât ile burada, Erzurum’da yaptığım gibi müzakereler ve anlaşmalar yapmıştım. Bundaki faide takdir buyurulur.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle