Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/5. bölüm/Hükumeti bila-kayd ü şart düşürmek ve kat'i mücadele vaziyeti…
Rauf Bey’e, 7 Şubat 336’da vuku bulan bir iş’ârımızda şu mütâlaatımızı bildirdik: Mebusan, İstanbul’un dahilî ve haricî tesirâtiyle sulha ma’tûf olan gayeyi ihmal ederek ubûdiyet, ikbal, haset, vehim ve ilâ... gibi avâmil ile iftirâka düşmüşlerdir. Arkadaşlarımız, çok mebustan mürekkeb bir ekseriyet temîn edebilmek için kendi tasavvurât ve mutekadâtından mütemâdiyen fedakârlık yapmışlar ve uysal olmak sevdasıyla hükümet ve mahâfil-i malûme nezdindeki tesirâtını kâmilen zayi eylemişlerdir. Şirazeyi bozmamak kaygısıyla devam edilirse, âmâl-i gayr-i milliyeye ve ihtirâsât-ı gûn-â-gûna vasıta olmaktan, mesâil-i milliye aleyhine mukarrerât ittihâzına mâni olamamaktan korkulur. Bu hale karşı tedbir budur: Prensiplerimize tamamen sadık arkadaşlardan mürekkeb, ekalliyet halinde olsa da bir heyetle iktifâ eylemek... Bunun mahzuru uysallıktan azdır. Hükümeti bilâ-kayd ü şart düşürmek lâzımdır. Kat’î mücadele vaziyeti alınmak lâzımdır (Vesika: 234).
Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesi çekilmemiş, Meclis de bir mesele ihdâsından ictinâben ıskatı cihetine gidememiş ve muaddel Ali Rıza Paşa Kabinesi’ne itimat reyi vermiştir.
Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin, Meclis huzurunda okuduğu beyanname muhteviyâtını bilmem tahattur buyurur musunuz? Bu beyannamede:
Sadrazam Paşa, ifa ettiği en mühim vazifeyi mukaddime-i kelâm olarak kaydediyor. Hükümet-i merkeziye ile Anadolu arasında inkıta-ı muhhaberâta kadar varan beynûnetin izâlesine muvaffak olduğunu, bundan böyle irâde-i milliyenin Meclis-i Âli’de tecelli ettiğini, artık kavaid-i meşrûtiyete tamamen tevfîk-i harekete hiçbir mâni tasavvur etmediğini, söylüyor.
Efendiler, bu sözlerle Heyet-i Temsiliye’nin irâde-i milliye namına hareketine ve kavaid-i meşrûtiyete muvâfık harekete mümânaatına artık mahal olmadığı gibi bir mâna işrâb edilmek isteniliyor. Daha dün, Meclis-i Millî’nin İstanbul’da müctemi bulunduğu bir sırada, irâde-i milliyeye de kavaid-i cihana da münâfi olarak bizzat kendilerinin ve kendileriyle beraber, Meclis’in ve milletin ne kadar ağır bir tecavüze ma’rûz kaldığını söylemeye lüzum görmeyen Sadrazam, hâlâ Heyet-i Temsiliye’yi jurnal etmekle teşfiye-i sadra çalışıyor ve bizim muhterem mebus arkadaşlarımız da bu sözleri kemâl-i sükûnetle dinlemek kabiliyetini gösteriyorlar.
Hükümet, siyasî zümrelere karşı bî-taraflıktan ayrılmadığını ve ayrılmayacağını teyid ettikten sonra, bugüne kadar istihsal ettiği muvaffakıyâtın derecesinin takdirini Meclis’e havale ediyor.
Sadrazam, idâre-i devletin muhtac-ı ıslâh olduğunu beyan ederek, Osmanlı Devleti’nin, her tazyik-i düvelî karşısında kaldığı zaman takip ettiği meslek-i kadîmini ihyâen, cihana yeni ıslâhât vaad ediyor. Vâsi mikyasta tevsi-i mezuniyet yapacağız. Ekalliyetlerin hukukunu temînen temsil-i nisbî kaidesine tevessül edeceğiz. Umûr-ı adliye, maliye ve nafia ve inzıbatiyede ve hatta idâre-i mülkiyede ecnebilere emr-i teftişte salâhiyet-i kâfiye vereceğiz diyerek kasdettikleri ıslâhâtın esaslarını ta’dâd ediyor.
Sadrazam Paşa, umûr-ı hariciyeden bahsederken de mütareke ahkâmından inhirâf edilmemek hükümet-i seniyece mütehattim görülmektedir taahhüdünü zikrederken, İzmir’in işgalinden dolayı hâsıl olan galeyân ve tezebzübe hitam verecek ancak sulhtur demekle iktifâ ediyor ve “azm ü basiretin” usru yüsre tahvil edeceği kanaat-i tâmmesinde olduğunu söyleyerek beyannamesine hâtime veriyor (Vesika: 235).
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle