Nil nehri - Dünyanın en uzun nehridir (6.650 km)
Nil nehri, Dünyanın en uzun nehridir (6.650 km). Havzası Afrika kıtasının onda birini kaplar. Güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana kolu vardır: Beyaz Nil Nehri, Mavi Nil Nehri ve Atbarah Nehri. Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi'deki Doğu Afrika Göller Bölgesi'ndeki Kagera Nehri olarak doğar ve Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır.
Asıl Nil nehri bu gölden Victoria Nili olarak çıkar. Kyoga ve Albert Göllerinden geçtikten sonra Albert Nili olarak yoluna devam eder. Nimule'de Sudan'a giren nehrin ana kolu, Melekal yakınında Bahrü'l Gazal ve Sobat Nehirleriyle çatına kadar Bahrü'l Cebel, Mavi Nil Nehri ile çatına kadar da Beyaz Nil Nehri olarak anılır. Mavi Nil Etiyopya'nın orta kesiminde doğar ve Beyaz Nil'e Hartumyakınlarında doğu kıyısından katılır. Mısır'daki taşkınlara yol açan suyu ve bereketli çamuru Mavi Nil getirir. Asıl Nil son büyük kolu olan Atbera nehrini Hartum'un kuzeydoğusunda ve doğu kıyısından alır. Daha sonra kuzeybatıya doğru geniş bir S çizer. Bu arada üç çağlayanı aşarak "Nasır Gölüne" katılır. Bu gölü oluşturan Assuan Barajı'nın aşağısında Mısır içlerinde kuzeye doğru akar ve Kahire yakınlarında "Nil Deltası"nı olusturur ve İskenderiye ile Dimyat'tan Akdeniz'e dökülür.Denize dökülen yer olan ağız kısmı yaklaşık olarak 300 km uzunluğundadır.
Mısır'da Nil Nehri'nin sulama amacıyla kullanılması çok eski bir geçmişe dayanır. 19. yüzyılda baraj ve kanalların yapımı ile daha geniş bir alanda ve sürekli sulama olanağı sağlanmıştır. Nil nehri üzerinde bulunan Assuan Barajı hem sulama, hem de elektrik üretiminde Mısır için hayati bir önem taşımaktadır. Nil nehri tarih boyunca ve günümüzde taşımacılıkta da yoğun olarak kullanılmaktadır.
Büyüklüğü
Nil nehri dünyanın en uzun nehridir. Ayrıca su kapasites açısından Güney Amerika'daki Amazon nehrinden sonra ikinci sırada gelir. Nil'in uzunluğu 6700 km. civarındadır. Sadece Mısır topraklarındaki uzunluğu 1500 km.dir.
Nil nehrinin Akdeniz'e döküldüğü yerde başkent Kahire'den başlayan büyük bir delta oluşmuştur. Bu deltanın başlangıcından denize olan uzaklığı 160 km., Port Said'den İskenderiye'ye olan genişliği ise 150 km.dir. Bu delat içinde çok sayıda kanallar ve göller bulunur.
Nil nehri havzasının genişliği açısından 3 milyon km2 büyüklüğü ile dünyada üçüncü sıradadır. Nil havzasında en fazla pamuk ve pirinç yetiştirilir, balıkçılık da önemli bir geçim kaynağıdır.
Kolları ve geçtiği ülkeler
Nil nehri güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana koldan oluşur: Beyaz Nil, Mavi Nil ve Atbera Nehri.
Beyaz Nil
Burundi'de Doğu Afrika Göller Bölgesi'nden doğar. Bu noktada nehrin adı Kagera Nehri'dir. Kagrea Nehri Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır. Gölden çıktıktan sonra Sudan topraklarına girer ve Sudan'da Mavi Nil ile birleşir.
Mavi Nil:
Etimoloji
"Nil" sözcüğü (Arapça: النيل, an-nīl) Yunanca "nehir yatağı" anlamına gelen Neilos (Νειλος) sözcüğünden gelmektedir. Antik Mısır Dili'nde, nehir iterudiye adlandırılmıştır. İteru, "büyük nehir" anlamına gelir (Sağdaki çerçevede hiyerogliflerle de gösterilmiştir. Sözcüğün aslı "İtrw"dur) Kıpti dilindenehrin adı piaro ya da phiarodur ve yine "nehir" anlamına gelir (tam tercüme: p(h).iar-o "-.kanal-büyük").
Nil suyunun paylaşımı
Nil havzasında 11 Afrika devleti bulunur. Bu devletler güneyden kuzeye doğru sırayla Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Tanzanya, Burundi, Ruanda, Kenya, Uganda, Güney Sudan, Etiyopya, Eritre, Sudan ve Mısır'dır.[3] Asvan'da toplam akımı 85 milyar m3/yıl olan Nil nehrinin sularının yüzde 85'ini (72 milyar m3/yıl) Etyopya'daki Tana gölünden doğan Mavi Nil ve Atbara kolu sağlarken, kalan kısım olan 12 milyar m3/yıllık kısmını diğer kıyıdaş altı ülke sağlar.
1929 tarihinde İngiltere ve Mısır arasında yapılan bir anlaşma ile Nil suyunun kullanım hakkının yüzde 92.3'ü Mısır'a yüzde 7.7'si Sudan'a verildi. Sudan bağımsızlığını kazandıktan sonra 1959'da Mısır ile yeni bir anlaşma yaparak kullanım hakkını yüzde 25'e çıkardı. Nil'i besleyen kollardan Mavi Nil'in yüzde 85'i Etiyopya toprakları üzerinde bulunmasına rağmen Etiyopya ne 1929 ne de 1959 anlaşmasına dahil edilmemişti. Havza'da yer alan diğer devletler de o tarihte sömürge durumunda oldukları için iki anlaşmaya da taraf olamadılar. Bu devletler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra yeni bir anlaşma yapılmasını talep ettiler ancak bu talep Mısır tarafından veto edildi. 2010 yılında bir araya gelen 6 havza ülkesi (Burundi, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya ve Uganda) Nil suyunu daha eşit paylaşmak ve Mısır'ın veto yetkisini kaldıran bir ortak anlaşma imzaladılar. Ancak Mısır ve Sudan mevcuy su kullanım haklarından feragat etmek istemedikleri için bu anlaşmayı reddettiler.
Etiyopya, nehrin kendi topraklarında kalan kısmından yararlanmak için 2011 yılında bir baraj projesi (Rönesans barajı) başlattığını açıkladı ve bu girişim Mısır ile Etiyopya arasında bir krize yol açtı. Diplomatik girişimler sonunda Mart 2015 tarihinde Mısır, Sudan ve Etiyopya baraj inşasını içeren bir İlkeler Deklerasyonu imzaladılar. İlkeler Deklerasyonu barajın ürettiği elektrik ihracatında aşağı kıyı ülkelerine (Mısır ve Sudan) öncelik verilmesini, zararların tazminini ve uzlaşmazlıkların çözümü için bir yapı kurulmasını kapsıyor.
Nil'in kaynağı hakkındaki gizem
Nil'in nerden doğduğu yüzyıllar boyu insanlar için bir sır olarak kaldı ve bu konuda pek çok efsane üretildi. Antik Mısır'lılar nehrin gökten geldiğini ve yeraltı dünyasından gizli yollarla Mısır'a ulaştığını düşünerek Nil'i ilahlaştırdılar ve ona "Hapi" adını vererek insan şeklinde tasvir ettiler.
Herodot Nil'in kaynağı konusunda bazı ütopik anlatımları aktarır. Bunlardan birine göre Nil bütün dünyayı çevreleyen Okeanus Irmağından doğuyordu. Bir diğer aktarımına göre Libya'dan çıkıyor, Etyopya'dan geçiyor ve Mısır'a ulaşıyordu. En detaylı anlatımı ise Sais'li Athene hazinesi yöneticilerinin anlatımlarıydı. Buna göre Nil, Syene (günümüzde Asvan) ve Elephantine (Asvan yakınlarında Nil üzerinde bir ada) şehirleri arasındaki Krophi ve Mophi adındaki iki dağın arasında bulunan dipsiz bir uçurumdan fışkırmaktadır. Suların yarısı Mısır'a ve Boreas'a, diğer yarısı ise Etyopya'ya ve Notus'a akmaktadır. Herodot şöyle yazar: "Nil'in kaynaklarına gelince, bu konuda görüştüklerim içerisinde, Mısır'da Sais'teki Athene hazinesi yöneticileri dışında, ne Mısırlılar, ne Libyalılar ne de Helenlerden bir kimse çıkıp bunları bilirim diye övünmedi"
M.S. 2. yüyılda yaşamış Pausanias'ın aktardığı bilgiler daha da ütopiktir. Buna göre Nil nehri Fırat nehrinin devamıdır. Bataklıkta kaybolan Fırat Etyopya'nın uzak kesimlerinde yeniden ortaya çıkar ve Nil nehrini oluşturur.
9. yüzyıl İslam coğrafyacılarından İbn Hurdâzbih ise Nil'in kaynağının Yemen'deki Kamer dağı olduğunu ve ekvator dairesinin arka kısmında kalan Bahreteyn'e döküldüğünü, Nil'in Nubye arazisini dolaşarak Mısır topraklarına girdiğini, buradan da Rum denizine (Akdeniz) döküldüğünü yazar. 10. yüzyıl coğrafyacılarından El-Mesudi de Batlamyus'un Geographica kitabında Nil'İn Kamer dağının altından çıktığını gösteren bir tasvir gördüğünü ve buna göre nehrin on iki kaynaktan doğarak orada delta şeklinde iki göle döküldüğünü yazar.
Nil taşkınları
Nil'in taşmaması Mısır için ölüm demekti. Abul Farac 1200 yılında Nil'in taşmaması sonucunda kıtlık yaşandığını, insanların ölü hayvan ve insan eti yediklerini ve bu koşulların vebaya yol açtığını yazar. Nehrin suyunun az yükselmesi de çok yükselmesi de sorun yaratabiliyordu. Nil'in suları Haziran ayında yükselmeye başlar ve bu yüz gün kadar, yani Eylül'e kadar sürerdi. Taşkın Yukarı Mısır'da 13-14 metreyi, Aşağı Mısır'da ise 7-8 metreyi bulur ve tüm ülke sular altında kalırdı. Mısır takviminde selin başladığı zaman "akhet" ayı idi. Sel çekilip toprağın yeniden göründüğünde ise "peret" ayı gelmiş ve toprak ekmeye ve mahsul vermeye hazır olurdu.
Nil'in ilk yerleşimcileri selden korunma yolu olarak yüksek tepeciklere köyler kurmuş, tarlaları yüksek setlerle ayırmış ve taşma zamanı bunları yol olarak kullanmıştı. Nil'in taşmaması toprağın kurak olarak kalması ve ürün yetişmemesi demekti. Örneğin III. hanedandan Zoser "ümitsizlik içindeyim, çünkü benim zamanımda Nil yedi sene müddetle taşması. Buğday yok, tarlalar kuru, hiçbir yiyecek kalmadı" diyordu. Taşma her zamankinden fazla olursa başka bir felaket yaşanıyordu. XXIII. sülaleden III. Osorkon zamanında her zamankinden büyük olan taşkın için "bütün vadi bir deniz gibi su içinde, mabetler su dalgaları altında, insanlar ördeklere döndü, sel içinde yüzücü oldular" diyordu.
Taşkın zamanlarının doğru saptanabilmesi çok önem taşıyordu. Bu yüzden tapınaklardaki din adamları taşma zamanlarını hesaplayabilmek için doğayı ve gökyüzünü dikkatle incelediler, astronomi ve takvim bilgisi büyük bir gelişme gösterdi. Ayrıca taşkın suları altında kaybolan tarlaların yeniden hesaplanabilmesi ihtiyacı matematik, geometri ve yazının gelişmesine de kaynaklık etti.
Nilometre
Nil taşkınlarının ölçülmesi M.Ö. 3000 yıllarından beri yapılıyordu. En basit şekilde yüksek kayalara ölçek koyarak taşkının seviyesi ölçülüyordu. Daha gelişmiş bir yöntem ise Nilometre idi. Nilometre 2.4 metre çapında büyük kireçtaşı bloklardan yapılmış, içine merdivenle inilen dairesel bir kuyuydu. Bu odada bir taş sütunun üzerine seviyeler işaretlenmişti ve iki üç yerden Nil nehri ile bağlantı sağlanmıştı. Böylece Nil'in sularının ne kadar yükseldiği düzenli olarak saptanabiliyordu. Fayyum barajını yaptıran III. Amenemhat zamanında nilometreler geliştirilerek vergi almalarda bunlardan yararlandı. Strabon Elephantine ve Memphis'te gördüğü bu kuyuları anlatır ve taşma seviyesinin tespit edilmesinden sonra insanlara haber verildiğini de belirtir. Eğer nilometre verimli bir hasat dönemi olacağını öngörüyorsa vergiler de ona göre artırılıyordu.
Evliya Çelebi'nin aktarımına göre Nil'in sularının ne kadar yükseldiğini anlamak için Kahire'deki Ravda (Roda) adasına " Ümmü’l-kıyâs" adında bir Nilölçer vardır. Evliya Çelebi'ye göre Nuh tufanından sonra Kıpti devletinde Kalimun Hakim adında bir kahin tarafından inşa edilmiştir. Ondan sonra da Hasaylim adında, mühendislik konusunda üstün bir kahin "Ümmü'l-kıyas"ı o günkü şekline getirmiştir. Gelibolulu Ali'ye göre bu yapı İdris peygamber tarafından, İbrahim bib Bali'nin Hikmetname'sine göre ise Yusuf peygamber tarafından yapılmıştır.
Nil taşı
Tudela'lı Benjamin'in yazdığına göre islamiyet döneminde yeni bir yöntem kullanılıyordu. Suyun ortasına 12 zira (9-10 metre) yüksekliğinde uzunca bir mermer sütun dikmişler ve bu sütun ile su seviyesini ölçmüşlerdi. Sular sütunu aşarsa toprakların tamamının sular altında kalacağı, yarıya kadar yükselirse yarısının sular altında kalacağı anlaşılırdı.
Nil vidası
Antik dönem ve Ortaçap'da maden ocaklarına ve tarlalara suyu ulaştırmak ve nehir suyu seviyesini yükseltmek için Nil vidası denilen bir mekanizma kullanılmıştır. Vidanın dönüşü sırasında su nehirden daha yüksek bir seviyeye itilir ev bu seviyeden tarlalara iletilirdi. Strabon Mısır'daki yolculuğunda gördüğü bu mekanizmaları anlatır. Bahsi geçen alet Arşimet vidasına benzer. Arşimed'in mi Mısırlıların mı daha önce bu icadı yaptıkları tartışmalıdır.
Nil ve Edebiyat
Mısır'a her mevsim yeni bir ruh getiren Nil, üzerinde yüzek kayık ve sandallarla edebiyata da ilham kaynağı oldu. Eskiçağ'dan günümüze kadar şairler Nil'in taşıdığı güzelliğe seslendiler. Firavun Akheneton Aton'a yazdığı kasidede Nil'i kendilerine verdiği için tanrıya şükranlarını sunar.
Yabancı kavimlere çölün bütün hayvanlarına semada bir Nil yaratmışsın
Yer altından ise Mısır ülkesi için bir Nil fışkırıyor
Senin şuaların bütün tarlaları besliyor...
İslam döneminde de bölgeyi gezen seyyahlar ve şairler Nil'e güzellemeler yaptılar.
Osmanlıca ve Türkçe Yazında Nil
Osmanlı ve Türk edebiyatında Nil nehrine özel bir yer ayrılmış ve çok sayıda bilgi verilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname'sinin 10. cildini tamamen Mısır'a ayırmış, Nil'e de geniş şekilde yer vermiştir.15. yüzyılda Antepli İbrahim b. Bali'nin yazdığı Hikmetname adlı ansiklopedik eserde de Nil nehri geniş şekilde anlatılmıştır. Bu eserlerde nehirle ilgili gerçek ve efsanevi bilgiler yer alır. Nil nehrinin kaynağı, geçtiği yerlerin fiziksel özellikleri, suların yükselme döneminde yapılan kutlama ve şenlikler anlatılır. Nil nehri şiirlere de konu olmuştur.
En çok tartışılan konuların başında Nil nehrinin kaynağı gelir. Evliya Çelebi Nil'in kaynağının Mısır'ın güneyinde yedi aylık mesafedeki Kamer Dağı (Cebel-ül Kamer) olduğunu söyler. Kaynağı on iki pınardır. İbrahim Bali de Hikmetname'sinde Nil'in kaynağı olarak Kamer Dağı'nı gösterir, ancak bu konudaki farklı bir görüşe de yer verir. Buna göre nehrin kaynağı Kaf dağındaki Selc dağıdır. Oradan Bahr-i Ahdar'a, yani Hint Okyanusuna akar, denizi hızla geçip Sudan'a oradan da Fizan'a ve Mısır'a gelir.
15. yüzyıl şairlerinden Muhyittin Çelebi Hızırname adlı eserinde Nil nehrinin kaynağını Hızır ile birlikte yaptığı bir yolculukta gördüğünü anlatır. Beyitleriyle Kaf dağında muazzam bir kaynaktan bahseder.17. yüzyıl şairlerinden Bosnalı Sabit (ö. 1712) kalbinde yoğunlaşan feyizlerin aynı Nil'in kaynağı gibi nerden geldiğinin bilinmediğini ifade eder.
Bu deñlü feyz gelür kalbe Sâbitâ ammâ
Bilinmiyor neredendür menba’ı Nîl gibi
Sık sık değinilen bir başka konu da Nil nehrinin kaynağının cenneten çıkmış olduğudur. Bir hadise dayanarak yapılan aktarmalar aracılığıyla Nil'e kutsallık atfedilir. Katip Çelebi Cihannuma'da bu hadisi aktarıp hadis üzerindeki tartışmalar girer. Gelibolulu Ali bir beytinde peygamberin onun hakkında "cennet bahçesi ırmağı" dediğini söyler. Evliya Çelebi eserinin genelinde Nil nehrinden "Nil-i mübarek" diye bahseder.
Nil suyunun tatlı ve temiz olduğu da sıkça işlenen bir temadır. Nil suyunun başka nehirler gibi çamurlu olmadığı, taşların yosun tutmadığı, suyunun içiminin tatlı ve hoş olduğu anlatılır. Gelibolulu Ali, Taşlıcalı Yahya suyu tatlı, hazmı kolay bulurken, Evliya Çelebi insanın mizacını değiştirdiğini yazar. Evliya Çelebi'ye göre Nil'in suyundan üç sene içen kimse Anadolu insanı dahi olsa merhametsiz ve zorba olur.
Şairlerin Nil ile ilgili en çok konu edindikleri konuların başında Nil taşkınları geliyordu. 19. yüzyıl şairlerinden Şeref hanım (ö. 1861) gözyaşlarının Nil'in suları gibi tükenmediğini söyler:
Sarf eyledikçe artmadadır hem çü nehr-i Nîl
Yâ Rab bu seyl-i eşk-i meşakkat tükenmedi
Nil'in sularının yükselmeye başlaması "Nil'e nokta düşmesi" olarak ifade edilir. Berrak akan Nil suyu taşmaya başlayınca kan veya çamur gibi kırmızılaşır. Divan edebiyatında "Nil'e nokta düşmesi" ile "havaya cemre düşmesi" ilişkilendirilmiştir. Ref-i Çelebi (ö. 1575-76) "Künhü’l-Ahbâr"ında sevgilinin benini noktaya benzetip, gözyaşlarında bu benin aksini görenler "Nil'e nokta düştü" derler der.
‘Aks-i hâlüñ göricek bu hıdâk-ı pür-seyle
Nokta düşdi didiler anı görenler Nîle
Divan edebiyatında Nil nehrinden söz edilirken Musa ve Yusuf peygambere de sürekli göndermeler yapılır. Nefsi, Necati Bey, Taşlıcalı Yahya, Edirneli Nazmi, Bursalı Rahmi, Baki, Meali, Karamanlı Niyazi, Cafer Çelebi gibi pek çok divan şairinin beyitlerinde Nil nehri çeşitli özellikleriyle anılır.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle