Pandemi ve güvenli teknoloji kullanımı
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez ortaya çıkan ve Mart 2020’de ülkemizde de görülmeye başlayan Covid-19 ya da corona olarak bildiğimiz virüsle beraber hayatımız artık eskisi gibi olmayacak bir biçimde değişti ve dönüştü. Yaşam biçimlerimiz, alışkanlıklarımız, iş hayatımız, sosyal ilişkilerimiz, psikolojik yapımız ve tabii ki toplumsal hayatımız daha önce aklımıza bile gelmeyen bir yöne sürüklendi. Bu durum tüm dünyayı etkisi altına alan bir süreç olduğu için aslında global bir travmadan bahsetmek mümkün…
Nerede yaşadığımızın, gelişmişlik düzeyimizin ne olduğuna bakılmaksızın dünya üzerindeki her insan bu gözle göremediğimiz minicik virüsün tehdidiyle burun buruna geldi. Elbette ki bu süreç kendine özgü birtakım sorunları ve değişimleri de getirdi. Hatta literatüre yeni tanımlar girmeye başladı. Salgın döneminde kendimizi korumamız için yapılan uyarılara, görüntülere, önlem amaçlı uygulamalara günün neredeyse 24 saati maruz bırakılmamızın, geleceği öngöremiyor oluşumuzun, yaşam tarzlarımızın kısıtlanmış olmasının, engellenmişlik duygusunun ve hastalıkla sürekli yan yana, dip dibe yaşama kaygısının sonucu koronafobi tanımı da hayatlarımızın orta yerine yerleşti.
Koronafobi, bireylerin virüs kapma ve hastalığa yakalanma endişesiyle sürekli bir stres, gerginlik yaşama ve hayatın normal akışını tamamen engelleyecek şekilde kaçınma davranışları sergilemesini tanımlayan bir ifade. Birey, virüsten korunabilmek adına daha fazla önlem alma, diğer insanlardan ya da ortamlardan abartılı biçimde uzak kalmaya çalışmak gibi davranışlar geliştirebilmektedir. Bu tip bir kaygıda ise basit bir halsizliği, soğuk algınlığını ya da başka bir rahatsızlığı virüs kaptığını düşünecek şekilde abartarak sürekli olarak hastanelere gidebilmektedir. Elbette tedbirli olmak gerekir, elbette ki kendimizi korumalıyız. Burada önemli olan nokta yoğun bir kaygı olması durumudur.
Salgın sürecinde daha önce takıntıları olan bireylerin bu takıntılarının artması, daha yoğun kaygı yaşamaları, zaman zaman paniğe kapılmaları da sık görülebilir.
Corona salgınıyla beraber neredeyse tüm sosyal ilişkilerimiz ve eğitimlerimiz de değişime uğradı. Artık günün 24 saati çevrimiçi iletişim halindeyiz. Her türlü işimizi teknolojik cihazlar üzerinden yapıyoruz. İş zamanı ve aile zamanı kavramları da karmakarışık bir hal aldı ve işin ne zaman başlayıp bittiği, aile hayatımızın sınırlarının ne olduğu iyice belirsizleşti. Belki son birkaç ay içinde bu sürece yavaş yavaş uyum göstermiş olsak da normal şartlarda akşam 19.00-20.00’den sonra ev hayatlarımız başlarken, şimdi tam da bu saatlerden sonra özellikle biz yetişkinler için iş hayatı devam ediyor, hatta eğitimler alıyor, eğitimler veriyoruz. İşte bu belirsizlikler psikolojik ve biyolojik olarak bizi zorlasa da bu noktada çok başka ve çok önemli bir sorun daha gündeme geldi. Sürekli internette olduğumuz bir sanal-sosyal dünyada güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Üstelik bu sadece kişisel bir güvenlik sorunu değil; şirketleri, ülkeleri içine alan çok büyük bir sorun durumunda.
Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, internetteki güvenlik tehditlerine yönelik aşağıdaki linkte çok açıklayıcı bilgiler vermiş. Özellikle kişisel bilgilerimizi korumak, dikkatli bağlantılar kurmak, bilinçli bir internet kullanıcısı olmak, bağlandığımız sosyal medya hesapları, şifreler, aldığımız gerçek veya sahte elektronik mesajlar konusunda çok dikkatli olmak ve internet söz konusu olduğunda ani, aceleci ve kontrolsüz iletişime geçmemek gerektiği çok ayrıntılı olarak anlatılmış:
bid.ankara.edu.tr/2018/10/02/siber-guvenlik-farkindaligi/
Artık eğitimlerin de internet üzerinden verilip alındığı bu dönemde, ebeveynlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Çocukları bekleyen tehlikeler arasında;
Siber zorbalık
Kimlik avı
Kötü amaçlı Yazılımlar
Psikolojik, cinsel istismar
Dolandırıcılar gibi pek çok tehlike bulunuyor.
Yine bu salgın sürecinde kendilerini sağlık veya araştırma kuruluşu ya da çalışanı görünümü veren saldırganların kullanıcılara e-mail yoluyla ulaşmaya, hesaplarını ele geçirmeye ya da dolandırmaya çalıştığı görülüyor. Şirketlerin kullandığı uzaktan erişim sistemleri ve video/tele-konferans sistemleriyle ilgili olarak da ciddi risklerin bulunduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uygulamadaki bir hata, eksiklik ya da kesinti, kuruluşa ait önemli bilgilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesine yol açabilir. Şirketlerin kullandıkları sistemlerin güvenlik açıkları vermesi, bilgilerin başkalarının eline geçmesi, sistemi kullanan kişilere ait tüm bilgilerin de korunmasız olacağı anlamına gelir ki bu da geri dönülemez sorunlara ve çok ağır bedellere yol açabilir. Bu nedenle kuruma ait dosyaların şifrelenmesi ve yetki sahibi olmayanların girmesinin engellenmesi çok önemli.
Görünen o ki, artık eskisi gibi bir normal yaşayamayacağız. Bu virüs hayatımıza girdi ve bundan sonra onunla veya benzerleriyle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu süreçte beklentiler virüsün aşısının, ilacının bulunacağı ya da virüsün mutasyona uğrayarak zararlı etkilerinin azalacağı yönünde. Ancak her ne olursa olsun biz yaşadığımız dijital çağda artık internetteyiz ve güvenliğimiz daha önce hiç olmadığı kadar tehlikelere açık, güvenliğimizi korumamız da çok önemli. Hem bireysel kullanıcılar olarak hem ebeveynler olarak hem de çalışan ya da internet üzerinden iş ve alışveriş yapan insanlar olarak daha dikkatli olmalıyız…
kaynak: hurriyet.com.tr
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle