Safevi Devleti veya Devlet-i Safeviyye
Safevi Devleti veya Devlet-i Safeviyye (Azerice: Səfəvîlər Dövləti), 1501 ve 1736 yılları arasında varlığını sürdürmüş, sıkça modern İran tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen, İran tarihindeki en önemli hanedanlıklardan biri tarafından yönetilmiş devlet. Bugünkü İran, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, tarihte ilk kez Şiî Onikiciliğini resmî mezhep olarak kabul etmiş ve Azerbaycan ve İran'ın varis olduğu hâkim hanedanındevletidir.
Safevi Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır; Şamlı, Afşar, Kaçar, Çağırganlı, Karamustafaoğlu, Tekeli, Beğdili, Humuslu, Ustaclu, Dulkadirlu, Varsaklar.
İsmail Safevi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olan Akkoyunlu Emiri Elvend Mirza'yı Şarur (Nahçıvan) yakınlarında yendikden sonra 1501 yılının temmuz ayında Tebriz'de kendisini Şah ilan etti. I. Tahmasb, bütün Azerbaycan'ı imparatorluğa dahil edince Azerbaycan Türkleri Safevî ordusunun esas nüvesini teşkil etmiştir.
Bundan sonra tüm İran'ı ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen Safevî Şahı olan I. İsmail sonraki 250 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şiî devletinin temelini atmıştır.
Resmî dil
Safevi devletinin saray ve ordu dili Azerbaycan Türkçesi, bürokrasi dili Farsça idi. Safevilerin resmi dilinin Azerbaycan Türkçesi olduğuna dair kaynaklarda şu bilgiler vardır.
"Kızılbaşlar sarayda normal olarak Türkçenin Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Safevi Şahları da onlar gibi Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Şahların ve devlet ve hükümet ilerigelenlerin Farsçayı anadili gibi konuşmamaları Safevi hanedanı döneminde Farsçanın eski klasik saf klasik standartlarından ayrılıp bozulmasına yol açmıştır. "
"Günlük işlerin görülmesinde, Safaviler sarayında ve yüksek dereceli askeri komutanlar ve politik idareciler arasında ve aynı zamanda yüksek dinsel hiyerarşi mensuplarının hepsi tarafından kullanılan dil Farsça değil Türkçe idi."
"Safevi sarayında Türkçenin Azeri lehçesi, özellikle hanedanda dahil ilk Safevi hükümdarlar dönemlerinde, ekseriyetle kullanılmakta idi. Bu dönemde Türkçe dilbilgisi kuralları ve sözcükleri Farsça diline büyük etki yapmıştır ve bunun aksini de, yani Farsçanın grameri ve sözcüklerinin Türkçeyi etkilediğini de, söylemek mümkündür."
Safevilerin resmi dilinin Farsça olduğuna dair ise kaynaklarda bu bilgiler vardır.
Safevi tarihi uzmanı Roger Savory: ''Şah İsmail zamanında bile sarayda Türkçe konuşulduğu halde bütün resmi belgeler ve diplomatik yazışmalar, hatta Türkçe konuşan devletlerle yapılan yazışmalar bile tamamen Farsçayla kaleme alınmıştır.''
Arnold J. Toynbee: "Hindistan'da Gurganı Moğol, Azerbaycan'da Safavi ve Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu rejimlerinin en ileri gelişmeye vardıkları dönemde Yeni Farsça bu geniş alanda rejimlerin en başta gelen edebi şahsiyetlerinin tercih ederek kullandığı dil olmuştur. Yeni Farsça bu büyük alanın 2/3'sı içinde, yani Gurganı Moğol ve Azerbaycan'lı Safavi rejimlerinin sınırları içinde, devlet idaresinin de resmi dili olmuştur."
"1722'ye kadar hüküm süren Safevî devleti esastan bir Türk hanedanı idi. Azerbaycan'ın şahın ailesinin ana vatanı olması dolayısıyla Türkçenin Azerbaycan şivesi hükümdarların, yüksek idarecilerin ve sarayın ve en nihayet Kızılbaş askeri komutanlarının ana konuşma dili idi. Şah İsmailTürkçe şiirler yazmakta idi. Buna rağmen genel olarak devlet idaresi için kullanılan dil Farsça idi ve Farsça dili diplomatik yazışmalar (inşa); edebi denemeler (adab) ve tarih yazmak için kullanılan tek dildi.''
Hanedanın kökeni
Wilhelm Barthold, Safevîlerin Farslıktan ziyade Türk menşeli olduğu kanaatindedir Rus tarihçisi Petruşevski ise benzer görüşte olup; “ilk Safevî şeyhleri Erdebil’de yaşamış ve onların ana dili Azerbaycan dili (yani Türkçe) olmuştur” demektedir
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Safevîlerin nesebiyle ilgili olarak; “Halis Türk olan bu ailenin siyasetlerine alet olmak üzere yayınladıkları silsilenamelerine göre kendilerini Sâdât-ı Hüseyniyye’den göstermişlerdir”[25] diye yazmaktadır. Bu konuda benzer bilgileri ise, Saffetü’s-Safa’daki verilerden hareketle Safiyüddin Erdebilî’ye “Türk’ün piri” denildiğini, şeyhin “Türk köyünde” yaşadığını ve misafir gelen Türk müritlerine daha iyi hizmette bulunarak onlara beyaz ekmek ve bal sunduğu birçok kaynaklarında bile Şeyh Safi‟nin 1272 yıllarında aslen Fars olan birçok çağdaşlarının da ona, ey Türk Piri, diye hitap ettikleri görülmektedir.
Safevî Hanedanının kökeni, 13. yüzyılın sonunda Şah İsmâil'in altncı dereceden dedesi olan Safiyüddin İshak'ın Erdebil'de kurmuş olduğu Safevî tarikatından gelmektedir Gilan'da büyük Sûfi mürşidi Şeyh Zahid-i Gilanî'nin müridi olmuş Safiyüddin, şeyhin kızı ile evlenerek Zahidiyyetarikatının başına gelmiş ve Zahid'in ölümünden sonra tarikat Safevîyye olarak tanınmıştır. Şeyh Cüneyt'in tarikat başkanlığı döneminde, Akkoyunlular koruması altında olan Safevîler büyük sayıda Azeri ve Anadolu Türklerini Şiîliğe çevirmeye başlamışlar. Bu Şiî Türkmenlergenelde başlarına kırmızı sarık giydikleri için, tarihi kızılbaş adını almışlar.
Erdebil Şeyhliğinden Safevî Şahlığına
Timur Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı 30 bin esiri Azerbaycan'a götürerek Erdebil'e yerleştirdi.Erdebil Şeyhi Ali'nin (Şeyh Cüneyd'in dedesi) isteğiyle Timur esirleri serbest bıraktı ve esirler zamanla ona bağlanarak ondan tarikat dersi aldılar ve böylece Şeyh Ali'ye bağlılıklarını sürdürdüler.Başlangıçta Sünni olan bu insanlar, Şeyh Ali'nin etkisiyle Şiî oldular ve tarikatın emrine girdiler.
1447'de tarikatın başında bulunan Şeyh Cüneyt İran'da siyasi bir güç haline gelmek için devrimci Şiî anlayışını benimsedi. Akkoyunlular'ın elinde bulunan Doğu Anadolu Bölgesi'ne gelerek bölgedeki yerel güçleri etrafına toplamaya başlamıştı. Karakoyunlular ile mücadele halinde olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına giden Cüneyt onun kız kardeşi Hadice Begim ile evlenmişti. Bu evlilik ile Uzun Hasan, Cüneyt'in Türkmenler üzerindeki nüfuzundan yararlanmayı düşünürken, Cüneyt de bu sayede amaçlarını gerçekleştirmek için serbestiyet elde etmişti. Etrafına topladığı güçle Azerbaycan'da Şirvan ülkesine saldıran Cüneyt yapılan savaşta yaşamını yitirdi.Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan'ın kızı Halime Begim/Alemşah ile evlendi. Bu sayede Anadolu'da Alevî anlayışını daha da artırdı.Osmanlı hükümdarı II. Bayezit'in gerekli önlemleri almaması da Safevîlerin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Anadolu'dan sürekli göçlerle güçlenen Erdebil şeyhi Haydar, Akkoyunluların Otlukbeli yenilgisinden sonra düştüğü bunalımlı durumdan yararlanmaya çalıştı.Fakat dayısının oğlu Akkoyunlu Yakup Bey ile yaptığı bir savaşta yaşamanı kaybetti. Oğlu Şeyh İsmail, Akkoyunluların iç savaşından yararlanarak 1500 yılında Erzincan'a geldi. Etraftaki bütün müritlerinin toplanmasını emredince Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Dulkadir,Tekelü ve Karaman-Turgutlu Türkmenleriile Varsaklar'dan binlercesi etrafında toplandı.1501'de Akkoyunlu emiri Elvend Mirza'yı Nahçıvan'da yenilgiye uğratan İsmail Azerbaycan'ın tamamını ele geçirerek Tebriz'de kendini şah ilan etti. Böylece dedesinin başlattığı Şiî devrimci-siyasi.girişim İsmail tarafından başarıyla sonuçlandırılmış oldu. Artık Erdebil Safevîye Şeyhliği'nin yerini Safevî Şahlığı alıyordu.
Safevîlerin yükselişi
Kuruluş
Anadolu'da 15. yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etmiş Türkmenler de kontrol altına alınmıştı. Kuruluş döneminde heterodoks zümrelere daha müsamahakar davranan Osmanlı Devleti bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını yasadışı ilan ederek baskı altına almıştı. İşte bu ortamda Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün Oğuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleştirerek 1501'de zamanın en güçlü Sünni Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular'dan Tebriz'i kendi yönetimine aldı.
Safevî Devleti'nde önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiği yerini Safevi Devletinde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın Safevî yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaşadığı toprakların Safevilere bağlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar.
Safeviler, kendilerinin 7. Şia imamı Musa el-Kazım yoluyla Ali ve Fatma soyundan geldiklerini iddia ettiler, İsmail ayrıca şahlığını ilan ettikten sonra, otoritesini İran'da daha da güçlü kılmak için Sasani imparatorluğunun mirasında da hak iddia etti.
Tebriz'in zaptıyla Safevi hanedanlığı başlamış oluyordu. I. İsmail 1501'de Tebriz'i başkent, kendini Azerbaycan Şahı ilan etti ve buradan İran içlerine doğru yayılmasını sürdürdü.Kuruluşu takip eden ilk on yıl boyunca bir yandan devletini Osmanlı saldırılarından korumaya çalışan İsmail, öte taraftan Akkoyunlu kalıntılarını ezerek onların topraklarındaki yayılmasını sürdürdü. 1503'te Hemedan, 1504'te Şiraz ve Kirman, 1507'de Şia'nın kutsal mekanları Necef ve Kerbela, 1508'de Van, 1509'da Bağdat, 1510'da Özbek Şeybani Hanlığınınkurucusu Muhammet Şeybani Han'ı hezimete uğrattığı bir savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan'ın merkezi) şehirlerini zaptetti. 1511'de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir'e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirmişlerdir.
Uzun yıllardır Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyen ve onun 1511'de Anadolu'da çıkarttığı Şah Kulu ayaklanmasıyla ne kadar etkili olabileceğini gören Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim, nihayet 1514'te Safevileri ezmek maksadıyla Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan üzerine yürüdü.Ve bununlada iki Türk devletinin sonuçları çok ağır olan savaşına yol açtı. Osmanlıların top ve tüfeklerine karşın Safevi ordusu çok daha ilkel silahlarla savaşa hazırlanmıştı. İki tarafın ordusu başlarında bizzat hükümdarları olduğu halde Tebriz'in batısında Çaldıran'da karşılaştı. Safeviler yenilgiye uğradı. Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri I. Selim'in bütün ısrarlarına karşın Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi. Bu savaş yıllar sonra Şah I. Tahmasp ile Sultan I. Süleyman (Kanuni) arasında aynen kendini tekrarlayacaktı.
Devlet Mezhebi Olarak Şiîlik'in Tesisi
Şah İsmail, Kızılbaş Alevî olmasına ve On İki İmamcı Şiilik inancıyla uzlaşması pek kolay olmayan Şiî (On iki imamcı Tasavvuf, Alevi) inancına rağmen, Şiâ'nın mezhepsel ileri gelenlerini ülkesine getirerek, onlara sadakatleri karşılığında toprak ve paralar hediye etti. Safevi döneminden sonra ve özellikle Kaçar hanedanı döneminde Şiî ulemanın rolü artmış, ulema bağımsız ya da hükümetlerle ortaklaşa rol oynamaya başlamıştır. Safevîler sufî/tasavvufî geçmişine sahiptirler.Devlet feodal bir teokrasi haline geldi fakat bu din ve devlet ayrılığı biçiminde değildi.[kaynak belirtilmeli]Şah dinsel ve dünyevi yetkilerin her ikisini birden elinde tutuyordu.
Osmanlı devleti ile süren güç mücadeleleri sırasında Orta Asya'dan Anadolu'ya göç etmekte olan Türkmenler, güzergâhları üzerinde olan Safevî İmparatorluğu'dan geçmekteydiler. Bu nüfus kitlelerini kendi tarafına çekmeyi düşünen Safevîler, Alevilik inancının Türkmenler arasında yayılmasını sağladılar. Şah İsmail'in öncelikli hedefi Doğu Anadolu olduğundan burada yaşayan halkların özellikle Zazaların büyük çoğunluğu ve bir kısım toplulukların Alevî inancını kabul etmelerinde büyük etkileri olmuştur
Osmanlılarla süregelen savaşlar nedeniyle 1548'de Şah I. Tahmasp başkentini Tebriz'den bir iç bölge şehri olan Kazvin'e taşıdı. Daha sonra Şah I. Abbas (Büyük Abbas) buradan da vazgeçerek, Orta İran'da yer alan eski İsfahan şehrinin hemen yanına inşa ettiği yeni İsfahan'ı başkent yapacaktır. Başkent yapılmaktayken buraya çok sayda Azeri'ler köçürülmüştür.
Şah Abbas
Safevîlerin en ihtişamlı hükümdarı Şah I. Abbas (1587-1629) Kızılbaş-Türkmen ümeranın (askeri ve sivil bürakratlar) saray entrikaları ve cinayetleri arasında hayatta kalmayı başararak babası Muhammed Hüdabende'nin zorunlu olarak tahtan çekilmesi üzerine 16 yaşında Safevîtahtına çıktı.
Hükümdar olduğunda ilk fark ettiği şey, savaş meydanlarında Osmanlılar ve Özbekler (Şeybaniler) tarafından sürekli mağlup edilen ordusunun acizliği oldu. Nitekim Osmanlılar Gürcistan ve Ermenistan'ı zaptederken, Özbekler de doğuda sekizinci İmam Ali Rıza'nın bulunduğu Meşhed ve Sistan'ı ele geçirmişlerdi. İlk olarak kuzeydoğudaki topraklarının Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı ve onlardan barış istedi. Bu sırada Safevi Devleti'ne seyahat amacıyla gelmiş Robert ve Anthony Sherley adındaki iki İngiliz gezgini, şah ordusunun Avrupa modeline benzer paralı ve iyi eğitim görmüş daimi bir orduya dönüştürülmesinde Şah'a yardım ettiler. Rakibi olan Osmanlı padişahları bu işi çok öncelerden beri başarmış ve ordularını sürekli modernize etmişlerdi. Abbas barutun kullanımını hararetli bir biçimde benimsedi. Yeni reformlarla birlikte ordusu, Kızılbaşlar yanında,Gürcistan, Ermenistan ve Çerkez ülkelerinden devşirilen Gulamlar, Tofenkçiler (Tüfenkçiler) ve Topçiler (Topçular) gibi bölüklere ayrılmıştı.
İlk olarak Özbeklerle savaşan I. Abbas (İranların verdiği isimle Abbas-i Bozorg=Büyük Abbas, Azeri'lerin verdiği isimle Şah oğlu Şah Abbas) Herat ve Meşhed'i geri aldı. Daha sonra Osmanlılara döndü. 1603'te başlayıp aralıklarla süren savaşlar sonunda 1622'de daha önce Osmanlılara bırakmak zorunda kaldığı Irak-ı Acem (Doğu Irak) ve Kafkas Berisi (Trans Kafkasya) ülkelerini geri aldı. Ayrıca Bağdat da ele geçirildi. Yeni kurduğu askeri birliklerini kullanarak, 1602'de Portekizlileri Bahreyn'den, 1622'de İngiliz donanmasını Hürmüz Boğazı'ndan çıkardı. Böylece Portekizlilerin Hindistan'la ticaretlerinde şah damarı değerindeki İran (Basra) Körfezi'ni kontrolü altına aldı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile ticari ilişkilerini genişletti.
Abbas, çoğu Ermeni, Gürcü ve Hint kökenlilerden oluşan ve ekonomik gücüyle etkinleşen bir tüccar sınıfı yarattı. Bunları kul sistemi ile bürokrasinin içine sokan şah, bu sayede devletin kurulup genleşmesinde oynadıkları rol ile her zaman yönetsel-askeri yetkeyi elinde tutan Kızılbaş ümeraya karşı bağımlılığını kırarak merkezi otoriteyi kurabildi. Nitekim ölümü sıralarında Safevi saray tarihçisi İskender Bey Türkmen'in verdiği bilgilere bakılırsa 93 bürokratının (emir) 21'i kul (devşirme) olmak üzere, geri kalan 72 emirin yalnızca 48'i Kızılbaş Türkmen idi.Bu durum Şah Abbas'ın oymakları ile feodal bağlarını hep canlı tutan Kızılbaş ümeranın devlet mekanizmasındaki siyasi gücünü ne derece kırdığını gözler önüne sermektedir.
Osmanlılar ile Safevîler, 150 yıldan daha uzun bir süre Irak'ın verimli toprakları uğruna savaştılar. 1509'da Bağdat'ın I. İsmail tarafından zabtını, kısa bir süre sonra Osmanlı sultanı I. Süleyman'ın zabtı izledi. Daha sonra silsile halinde devam eden saldırılar akabinde Safeviler 1623'te Bağdat'ı henüz geri almışlardı ki, 1638'de Bağdat'ı tekrar Osmanlı sultanı IV. Murat'a bırakmak zorunda kaldılar. 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'nda Osmanlılar ile Safeviler arasında sınırları belirleyen bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmanın çizdiği sınır her iki tarafın sınırları eskisine nazaran çok daralmış olsa da günümüze kadar hiç değişmeden Türkiye-Safevî sınırı olarak kaldı.
Bu arada 1609-1610 yıllarında Mahâbât Kürt kabileleri Safevilere karşı ayaklandı. Kanlı mücadeleler sonucunda, Şah Abbas, Osmanlı yönetiminden kaçıp kendisine sığınan Kalenderoğlu Celalileri'nin isyanını bastırdı.
Şah Abbas suikaste uğramak saplantısından hiçbir zaman kurtulamadı. Bu nedenle şüphe uyandıran hanedan üyelerini ya katletti ya da gözlerine mil çekmek suretiyle saf dışı bıraktı. Nitekim bu şekilde oğullarından birini idam ederken, ikisini de gözlerine mil çektirerek kör bıraktı. Bundan başka iki oğlunu da kendi ölümünden önce kaybedince, sonuç Şah Abbas için bir trajediye dönüştü. [629'da öldüğünde geride ardılı olabilecek yetenekte hiçbir oğul bırakmamıştı.
Şah Abbas'ın uzun hükümdarlığı sonunda devletin sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ile Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan ve Pakistan'ın bazı kısımlarını içine almaktaydı.
Devletin kuruluşunda rol oynayan oymaklar
Safevî Devleti'nin kurulmasında ve gelişmesinde rol oynayan oymaklara bakıldığında , genelde yaygın olan teze aykırı olarak devletin kuruluşunda esas rolü Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerinin değil, orijinal ve yeni Anadolulu (Rumlu) ve Suriyeli (Şamlu) Alevi Türkmen topluluklarının oynadığı ortaya çıkmaktadır. Devletin kuruluşunda rol oynayan büyük oymaklardan ilki Rumlu olup, Sivas'ın Koyulhisar (Koylahisar) ve Karahisar (Şebinkarahisar - Şimdi Giresun'a bağlı) yöreleri ile Tokat ve Amasyabölgelerindeki köylü Kızılbaş Aleviler tarafından meydana getirilmiştir. Ustacalu oymağı ise Sivas, Amasya, Tokat bölgesinde yaşayan ve bazı oymakları Kırşehir'e kadar yayılan Ulu Yörük topluluğuna ait bir oymaktı. Adından da anlaşılacağı üzere Antalya bölgesi Türkmenlerinden oluşan Tekelü oymağı içinde Hamit-ili (Isparta, Burdur) ve Menteşe-ili (Muğla) Türkmenleri de yer alıyordu.
Bu üç Anadolulu oymaktan başka, devletin kuruluşunda görev alan bir diğer topluluk Suriye Türkmenlerinden oluşan Şamlu oymağıydı. Bu oymak yazın Sivas'ın güneyindeki Uzun Yayla'da, kışın Halep ile Gaziantep arasında yaşayan ve Osmanlı döneminde Halep Türkmenleri denilen oymaklardan kopmuştu. Devletin kuruluşunda önemli rol oynayan oymaklardan biri de Kahramanmaraş ve Boz Ok (Yozgat) bölgesini içine alan Dulkadir (Ar: Zü'l-Kadr = Tr: Güç, kudret sahibi) elinin bilhassa Boz Ok kesiminde yaşayan Türkmenlerden oluşan Dulkadir (Zü'l- Kadr) oymağıydı. Bu oymak mensuplarının ayrılması ile zayıflayan Dulkadiroğulları Beyliği kolayca Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bütün bu oymaklar dışında kuruluşa katılan daha küçük topluluklar da şunlardır: Tarsus yöresi Varsakları, Orta ve Doğu Karadeniz Çepni'leri, Arapgirlü, Turgudlu (Karamanoğlu Türkmenlerinden), Bozcalu (Halep Türkmeni), Acirlü, Hınıslu Çemişkezeklü, Şadlu/Şadıllı oymağı (Türkmen)
Devletin kuruluş ve örgütlenmesinin esasını oluşturan bu oymaklardan başka, daha sonra Safevi siyasal örgütlenmesine katılan Akkoyunlu ve Karakoyunlu boyları da olmuştur. Ancak bunların çoğu Kızılbaşlığı kabul ettikleri halde önemli statüler elde edememişlerdir. Bunlardan Kaçarlar 15. yüzyıl sonlarında Bozok'tan Gence'ye göç etmiş bir Akkoyunlu boyudur. Bir diğeri, Karamanlu oymağı, Karakoyunlu Ulusundan olup Karabağ'da yerleşmişti. Devletin kuruluşunda rol almayıp, sonradan dahil olan boylardan en önemli rol oynayan Türkmen boyudur. Bu boy Akkoyunlu bakıyelerinden olup, Akkoyunluların Musullu ve Pürnek (Purnak) boylarına Safeviler, komple Türkmen demişlerdi. Son olarak, İran 'da yerleşmiş olan Afşarlar da kuruluştan sonra önemli sayılan statüler aldılar.
Kültür
Azerbaycan'ın ve İran'ın kültürü Safevî himayesinde gelişti. I. İsmail'in bizzat kendisi Hıtayi daha sonradan da Hatayî ya da Şah Hatayimahlasıyla Azerice pek çok şiirler yazdı. Şah Tahmasp bir ressamdı. Şah II. Abbas ise Tanî mahlasıyla Türkçe şiirler yazan bir şair olarak da tanınmıştı.
Bu dönemde kiremit imalatı, çömlekçilik, dokumacılık gibi el sanatları gelişirken, minyatürcülük, ciltçilik, dekorasyon ve hattatlıkta büyük ilerlemeler kaydedildi. 16. yüzyılda halı dokumacılığı bir göçebe ve köylü sanatı olmaktan çıkarak, profesyonel tasarım ve imalata dayalı iyi işleyen bir sanayi haline dönüştü. Tebriz bu sanayinin merkezi konumundaydı. Erdebil halıları yalnızca hanedana hasredilmişti. Yanlış adlandırılmış meşhur Polonez halıları 17. yüzyılda İran'da imal edilirdi.
Geleneksel formlar ve malzemeler kullanan Rıza Abbasi (1565-1635) İran resmini, yarı çıplak kadınlar, gençlik ve aşıklar gibi yeni temalarla tanıştırdı. Onun resim ve hat tarzı Safevi döneminin pek çok sanatçılarını etkileyerek, İsfahan ekolü olarak bilinir hale geldi. 17. yüzyılda uzak kültürlerle - özellikle Avrupa ile gelişen ilişkiler İranlı sanatçılara yeni fikirler verdi. Kısa sürede üç boyutlu görünümü, perspektif ve gölgeyi, yağlı boya kullanmayı benimsediler. O kadar ki, Şah II. Abbas Muhammed Zaman adlı ressamını eğitim görmesi için Roma'ya göndermişti.
İsfahan, Büyük Abbas'ın 1598'te başkentini daimi olarak oraya taşımasından sonra Safevi mimarisinin en seçkin örnekleriyle doldu. 1630'da yapımı tamamlanan imparatorluk camisi Mescid-i Şah ile Mescid-i İmamî, Lütfullah Camii ve İmparatorluk sarayı Âlî Kapu (Osmanlı’daki Bab-ı Âli'ye nispeten) en önemli yapılardır.
En meşhur İslam filozoflarından Molla Sadra, Şah I. Abbas döneminde (1587-1629) yaşadı. En önemli eseri Esfar'dır. Tasavuf gizemciliği, Şii ilahiyatı ile Aristo ve İşrakiyyun felsefelerini (en önemli temsilcileri İbni Sina ve Sühreverdi idi) sentezleyen ve Hikmetü'l Müte'âliye (Metafilozofi = Transcendent Theosophi) denilen bir düşünüş ortaya koydu.
Abbasi döneminin en önemli tarihçisi Türkmen İskender Bey Münşi'dir. Şah Büyük Abbas dönemini anlattığı Tarih-i Âlemârâ-i Abbasî adlı eseri, Abbas'ın ölümünden birkaç yıl sonra kaleme alınmış olup, tarihi olayların ve şahısların nüanse edilmiş derinliklerini gözler önüne seren çok değerli bir yapıttır.
Ordu
Safevî şahlarının başvuracakları aşiretleri olmadığından, ilk yıllarda yalnızca, eski Moğol adıyla, "sadak taşıyan" diye anılan kişisel korumaları doğrudan emirleri altında olan tek birlikti. Savaşa gittiklerinde "sadak taşıyanlar"ın çevreledikleri safın tam ortasında yer alırlardı. Kızılbaşlar, her aşiretin bir birlik olarak yer aldığı savaş düzeninde, doğrudan kendi aşiret reislerinin koruması altında savaşırlardı. Her aşirete, saygınlığına ve gücüne göre sağ ya da sol, iki kanattan birinde yer verilirdi. Kızılbaşlar ordunun büyük bölümünü oluştururlardı ve at sırtında savaşırlardı. Lurlar'dan da destek alınırdı. Şehname'deki minyatürlere bakıldığında tüm askerlerin kılıç da mızrak da kullansalar sadakları ve okları olduğu görülür. Yani Safeviler ordularını hafif süvarilerden oluştururdu. Safeviler batıda Osmanlı Devleti gibi Avrupa'nın düzenli, gelişmiş ve ateşli silahlar ile donatılmış ordularından birine karşı savaşırken doğuda ise Özbekler'in Moğollar kadar tehlikeli aşiret atlılarına karşı başarılı olmak zorundaydılar. Çaldıran Savaşı'nda yeğeni Durmuş Han Şamlu'nun Şah İsmail'e Osmanlı ordusunun mevzilenmesini beklemeyi önermesi ve bunun sonucunda alınan ağır yenilgi Safeviler'in Osmanlı Devleti'ne karşı bundan sonraki tüm savaş taktiklerini değiştirmiştir. Safeviler, Osmanlı ordularına karşı genel olarak meydan savaşlarında karşı karşıya savaşmak yerine Osmanlı ordularının zayıf noktası olan lojistiğine saldırma taktiğini kullandı ve ateşli silahlar, daha etkin yönetim, daha fazla nüfus gibi dezavantajlarına rağmen başarılı da oldu. Safeviler top kullanımını fazla önemsemediler. Büyük ihtimal ile bunun nedeni çevik Safevi süvarisinin top kullanılması durumunda yavaşlayacak olmasıdır. Osmanlı Devleti'ne göre çok daha zayıf olan Safevi Devleti bu anlayış sayesinde Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu sahaya girmemiş ve böylece bağımsızlığını korumuştur.
Safevî Devleti'nin Çöküşü
Safevîler, 17. yüzyılda geleneksel düşmanları Osmanlı İmparatorluğu ve Şeybani Hanlığı ile savaşını sürdürürken, iki yeni komşu ile de rekabete girişmek zorunda kaldı. Rusya Çarlığı, bir önceki asırda Altınorda Hanlığı'nın devamı olan Astrahan, Kazan, Sibir (Küçüm ve Nogay) Hanlıklarını ortadan kaldırmış, nüfuzunu Kafkasya ve Orta Asya'ya dek yaymıştı. Babür Devleti ise, Kandahar ve Herat'ı alarak daha önce İran kontrolündeki Afganistan'a sızmaya başlamıştı.
Bütün bunlardan başka 17. yüzyıl boyunca Doğu - Batı arasındaki ticaret güzergahı değişmiş, Avrupalıların keşifleri ve Osmanlıların deniz aşırı seferleri sonucunda İran'dan uzaklaşmıştı. Şah Abbas'ın ordusunu ücretli gulam (devşirme) sistemine dönüştürmesi kısa vadede işe yaradıysa da, sonraki yüzyılda eyaletler üzerindeki baskı ve ağır vergilerle birlikte ülkenin sosyo - ekonomik gücünün zayıflamasına yol açtı.
Şah Abbas'tan sonraki Safevi hükümdarları Şah II. Abbas hariç silik karakterliydi. Nitekim II. Abbas'ın hükümdarlığının sonu olan 1666 yılı, aynı zamanda Safevi hanedanı için de sonun başlangıcına işaret eder. Vergi gelirlerindeki düşüş ve büyüyen askeri tehlikelere karşın sonraki şahlar bu durumu düzeltememişlerdir.
Ülke sık sık, merkezden uzak sınır boylarında baskın ve yağmalara uğramaya başladı. 1698'de Kirman Eyaleti Beluciler tarafından, 1717'de Horasan Afganlar tarafından ve Mezopotamya Arap bedevilerince istila ve yağmalara uğradı. Afganlar Safevilere'a karşı geldiler. Gilzai Peştunları'nın reisi Mir Veys Han, Kandahar'ın Safevi valisi Gürcü Gürgen Han'a (Gürcüce adı Giorgi) karşı ayaklanma başlattı. Üzerine gelen bir Safevi ordusunu bozguna uğrattı. 1722'de Mir Veys'in oğlu Mahmud'un komuta ettiği bir Afgan ordusu doğudan İran'a girerek başkent İsfahan'ı kuşatıp yağmaladı. Daha sonra kendisini İran Şahı ilan etti.
Afganlar, on yıldan fazla bir süre istila ettikleri İran topraklarından çıkarılamadılar. Horasan'daki Afşar Türkmenlerinin beyi ve Safevilerin en etkili komutanı Nadir Han (sonraki Nadir Şah) nihayet 1729'da Damgan Muharebesi'nde Afganları bozguna uğrattı ve İran'dan çıkardı. Buna rağmen ertesi yıl Afganlar hâlâ İran topraklarına yağma hareketlerini sürdürüyorlardı. 1738'de Nadir Şah başta Kandahar olmak üzere tekrar Doğu İran'ı fethetti. Aynı yıl Gazne, Kabil ve Lahor'u fethetti. Delhi üzerine yürüdüyse de İran'dan gerekli desteğin gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Şah II. Tahmasp döneminde (1722 - 1732) gerçekte erk onun elindeydi. Çocuk yaşta tahta çıkan III. Abbas'ın saltanat naipliğini yaptı. Nihayet 1736'da, zaten elinde olan iktidar erkini kullanarak kendisini İran şahı ilan etti. Böylece 1736'dan 1747'ye kadar Azerbaycanda ve Iranda'da kısa süreli Afşar Hanedanıkurulmuş ve Safevi hanedanı kesintiye uğramıştır.
1747'de Nadir Şah'ın bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine, Safeviler tekrar şahlığı ele geçirdiler. Fakat bu, gelişmekte olan Zend Hanedanı'nın gerçekte iktidarı ele alarak meşruluğunu pekiştirmesini sağlamasından başka bir işe yaramadı. III. İsmail'in kısa süreli rejimi, Zend hanedanının kurucusu Kerim Han'ın ülkede iktidarı ele geçirecek meşruluğu sağlaması ile 1760'ta resmen son buldu.
Safevî Şahları
Safeviler Hanedanı (1501–1786) | ||||||||||
Taht ismi | Asıl isim | Resim | Unvan | Doğum-Ölüm | Hükümdarlık başlangıcı | Hükümdarlık sonu | Aile bağlantıları | Not | ||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
I. İsmail | Şah, Sultan | 1487–1524 | 7 Kasım 1502 | 23 Mayıs 1524 | Şeyh Haydar'ın oğlu, Uzun Hasan'ın torunu | |||||
I. Tahmasp | Şah, Sahib-i-Kıran, Sultan bar Salatin | 1514–1576 | 23 Mayıs 1525 | 25 Mayıs 1576 | I. İsmail'in oğlu | |||||
II. İsmail | Şah | 1537–1577 | 25 Mayıs 1576 | 24 Kasım 1577 | I. Tahmasp'ın oğlu | Zehirlenme (?) | ||||
Muhammed Hüdabende | Hüdabende, Eşref, Sultan | 1532–1596 | 25 Mayıs 1576 | 1 Ekim 1587 | I. Tahmasp'ın oğlu | Tahttan indirme | ||||
I. Abbas | Şahenşah, Sultan, Büyük | 1571–1629 | 1 Ekim 1587 | 19 Ocak 1629 | Muhammed Hüdabende'nin oğlu | |||||
Safi | Sam Mirza | Şah, Mirza | 1611–1642 | 19 Ocak 1629 | 12 Mayıs 1642 | I. Abbas'ın oğlu Mohammed Bekir (Safi) Mirza'ın oğlu | ||||
II. Abbas | Şah | 1632–1666 | 12 Mayıs 1642 | 26 Ekim 1666 | Safi'nin oğlu | |||||
I. Süleyman | Safi Mirza | Şah, Hakim-ül Hükema | 1645–1694 | 26 Ekim 1666 | 29 Temmuz 1694 | II. Abbas'ın oğlu | ||||
Sultan I. Hüseyin | Şah, Sultan, Sadr-ül Hakim | 1668–1726 | 29 Temmuz 1694 | 11 Eylül 1722 | I. Süleyman'ın oğlu | Mahmud tarafından tahttan indirilme ve sonra öldürülme | ||||
II. Tahmasp | Şah | 1704–1740 | 11 Eylül 1722 | 16 Nisan 1732 | Sultan I. Hüseyin'in oğlu | Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve sonra öldürülme | ||||
Ahmad | Şah, Sultan | 1687–1728 | 28 Eylül 1726 | 30 Mart 1728 | I. Süleyman'ın kızı Sehrbanu Begum'un oğlu Mirza Abulkasim'in oğlu | Eşref Hotaki tarafından öldürülme | ||||
III. Abbas | Şah | 1730–1739 | 16 Nisan 1732 | 22 Ocak 1736 | II. Tahmasp'ın oğlu | Nadir Şah kontrolü altında. Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve öldürülme | ||||
Sam | Şah | ?–1743 | 1743 | 1743 | Sultan I. Hüseyin'in oğlu (?) | Düzmece. Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve öldürülme | ||||
III. Ismail | Mirza Abutorab | Şah | ?–1772 | 1749 | 1749 | Sultan I. Hüseyin kızı Meryem Begüm (veya Han Aga Begüm)'ün oğlu | Kerim Han Zend'in kontrolü altında. Tahttan indirilme | |||
II. Süleyman (Afşar) | Seyyid Muhammad | Şah | 1723 veya 1725–? | 1749 | 1750 | I. Süleyman (Safavi)'nin kızı Şehrbanu Begüm'ün oğlu | Şahruh tarafından tahttan indirilme ve kör edilme | |||
III. Ismail | Mirza Abutorab | Şah | ?–1772 | 1752 | 1756 | Sultan I. Hüseyin kızı Meryem Begüm (veya Han Ağa Begüm)'ün oğlu | Kerim Han Zend'in kontrolü altında. Tahttan indirilme | |||
Sultan II. Hüseyin | Şah | ?–1753 | 1753 | 1753 | Sultan I. Hüseyin'in oğlu (?) | Düzmece. Öldürülme | ||||
II. Mohammad | Abulfath Sultan Muhammed Mirza | Şah | ?–? | 1786 | 1786 | II. Tahmasp oğlu Sultan Mirza Huseyin'ın oğlu | Ağa Muhammed Han'ın kontrolü altında. |
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle