Sesli kitap uygulamaları, kitapseverleri neden karşı karşıya getirdi?
Hızla yaygınlaşan sesli kitap uygulamaları son günlerde sosyal medyadaki kitapseverleri ikiye böldü. Bir grup, bu tarz uygulamaların faydalı olduğunu savunurken, diğer bir grup, kitapların okunmak için yazıldığı görüşünde.
Dijitalleşen dünyada karşımıza çıkan yeni teknolojiler, köklü alışkanlıklarımızı değiştirmeye devam ediyor. En çok da bize pratik çözümler sunan yeniliklere ilgi duyuyoruz. Çünkü zaman hepimiz için çok önemli. Belki de sahip olduğumuz en kıymetli şey ve dinamik dünyada onu en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Hal böyle olunca, karşımıza çıkan ‘zaman kazandıran’ yenilikleri ve seçenekleri deneyimleme eğiliminde oluyoruz. Buna en güzel örneklerden biri de sesli kitap uygulamaları. Bu uygulamalar, kullanıcılara binlerce kitabı ceplerinde taşıma ve dilediği zaman, dilediği yerde sesli olarak dinleme imkanı tanıyor. Kitapçıdan alınacak bir ya da iki kitabın ortalama ücretine yakın bir abonelik bedeli karşılığında, koca bir dijital kütüphaneye erişim imkanı tanıyan bu uygulamalar, özellikle “vakitsizlikten kitap okuyamıyorum” diyenlerin gözdesi. Ancak kitap okumanın kişiye özel bir deneyim olduğunu savunan kitapseverlerin ve yazarların bu uygulamalara çok da sıcak baktığını, desteklediğini söyleyemeyiz. Ortada çok ciddi görüş ayrılıkları var. Özellikle son günlerde, sosyal medyada yaşanan tartışmalar, bir kez daha konunun gündeme gelmesine ve bir bakıma herkesin eteğindeki taşları dökmesine sebep oldu. Peki taraflar tam olarak neyi savunuyor?
Sesli kitap uygulamalarını destekleyen kullanıcılar, günlük hayatlarında kitap okumaya ayıracak vakit bulamadığını ve bu uygulamalar sayesinde artık araba kullanırken, yemek yaparken, temizlik yaparken, yolda yürürken geçen süreleri en verimli şekilde geçirdiğini söylüyor. Yani bir bakıma, kitap okumak için boş vakit yaratmak yerine, mecburen ölü vakit olarak geçirilen süreler, kitap dinleme aktivitesiyle değerlendiriliyor. Aslında böyle düşününce kulağa gayet güzel geliyor. İçinizden “Kitapseverler böyle bir şeye neden tepki göstersin ki?” diye geçiriyorsanız, hemen sosyal medyadaki tartışmalardan yola çıkarak konuyu bir de onlar tarafından ele alalım.
Sesli kitap uygulamalarına karşı olan grup, “vakitsizliği” bir bahane olarak görüyor ve kitap okumanın bireysel bir deneyim olarak kalması gerektiğini savunuyor. Çünkü bu gruptaki kitapseverlere göre okunan tüm metinler, kişinin kendi iç sesiyle, kendi hayal dünyasıyla bütünleşip, farklı imgelerle hafızaya kazınıyor. Metinlerin başka birinin sesinden dinlenmesi ise içerikteki duygunun derinlemesine işlenmesinin ve belki de birkaç defa altı çizilerek, başa dönülerek, durup düşünülerek sindirilecek bölümlerin bir kulaktan girip diğerinden çıkmasına sebep oluyor.
Böyle düşününce iki tarafın da kendince haklı gerekçeleri olduğunu söyleyebiliriz elbette. Ama benim bu tartışmaları takip ederken merak ettiğim başka bir konu oldu. Türkiye’de bu uygulamaların ne kadar ilgi gördüğünü merak ettim ve küçük bir araştırma yaptım. İsveç merkezli sesli kitap uygulaması Storytel’in paylaştığı rapora göre, sadece geçen yıl, Türkiye’de 4 milyon 54 bin 400 saat sesli kitap dinlenmiş. Dijitalleşmeyi iliklerimize kadar hissettiğimiz 2020 yılının sonunda bu sürenin çok daha fazla olacağını ön görmek çok da zor değil. En çok okunanlar listesinde de Harry Potter Serisi, Sapiens, Bir Ömür Nasıl Yaşanır, Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı, Kürk Mantolu Madonna, Serenad, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Homo Deus, İçimizdeki Şeytan kitapları ilk sıralarda yer alıyor.
Peki, yazımı bitirmeden ben de size sormuş olayım; şu an okuduğunuz yazıyı Hürriyet’in basılı gazetesinde okumuş olsaydınız okuma deneyiminizde değişen ne olurdu? Cevaplarınızı yorum bölümünde paylaşabilirsiniz.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle