Pandemi meselesinin de kendine özel bir matematiği var.
Bu matematiği bilenler son 10 gün içerisinde ciddi ölçüde endişe içine girdiler. Özellikle bayram süresince karşılaşılan manzaralar, ipin ucunun kaçtığını net ve açık olarak gösterdi. İsterseniz gelin, o önemli ve tecrübeli uzmanların son bir haftada yaptığı açıklamalardan bazılarına kısaca bir göz atalım.
Prof. Dr. Levent Yamanel: Söylemeye dilim varmıyor ama vaka sayısı kesinlikle artacak. Çünkü bu virüsün çok çabuk yayılabilme özelliği var. Tatile çıkanlar ya da memleketine gidip gelenler, dönüşte 14 gün boyunca yaşlılardan uzak durmalı ve daha dikkatli olmalılar.
Prof. Dr. Haluk Eraksoy: Bayram boyunca ülke genelinde ortaya çıkan görüntüler ümitlerimizi yerle bir etti. Bayramdaki görüntülerle
kesinlikle sınıfta kaldık.
Prof. Dr. Tevfİk Özlü: Önümüzdeki gün ve haftalarda vaka sayıları azalmayacak, artacak. Tek dileğimiz yeni vaka sayılarının katlanarak artmaması olacak.
Prof. Dr. Pınar Okyay: Basamaklandırma yapılmadan, “Her şey tamam, oldu bitti” diye açılım yapıldı. İnsanların algısı yanlış yöne sevk edildi. Hızlı açılımın getirdiği problemleri yaşıyoruz.
BİR SORU
BİZ DE AŞI SİPARİŞİ VERDİK Mİ
FARKLI birçok ülkede, farklı merkezlerde aşı çalışmaları hızla devam ediyor. Bunlardan bazıları neredeyse mutlu sona ulaşmak üzere. Oxford Üniversitesi Jenner Aşı Enstitüsü bunlardan biri. Bilindiği gibi bu merkez ilaç firması AstraZeneca ile işbirliği yaptı. İngiliz hükümeti tarafından da destekleniyor. Merkezin aşı çalışmalarına en fazla birkaç ay içinde son noktayı koyması bekleniyor. Bu durumda olan başka merkezler de (Örneğin ABD’li Moderna) var. Ama görünen o ki Oxford bir hayli önde.
Geçtiğimiz günlerde Japonya hükümetinin Oxford Üniversitesi’nin üretmeye çalıştığı bu aşıyla ilgili olarak 100 milyon dozluk bir siparişte bulunduğu ve iki tarafın fiyat konusunda anlaşmaya varmak üzere olduğu açıklandı. Anlaşılan o ki pek çok ülke, geliştirilebilecek etkili bir aşının daha şimdiden peşinde. Tedarik için de pazarlıklara çoktan başlamış durumda. Umalım ki aynı çalışmalar bizim Sağlık Bakanlığımız tarafından da yapılıyor olur.
T LENFOSİTLERİ NEDEN ÇOK ÖNEMLİ
BAĞIŞIKLIK sistemimizin ana oyuncularından biri de “lenfosit” isimli hücrelerimizdir. Bu hücrelerin bir alt kümesini “T lenfositleri” oluşturuyor. Bağışıklık yanıtında önemli bir yere sahip olan bu hücreler, herhangi bir zamanda yabancı bir mikroorganizmayla (virüsle, bakteriyle) veya o mikropla enfekte olmuş bir hücreyle karşılaştığında onları anında tanıyabilen ve yok etmek için farklı görevler üstlenebilen hücreler. Mesela bazı T hücreleri, o yabancı işgalcilerin gelecekte de tanınmasını sağlıyor (bellek T hücreleri). Bazı T hücreleri ise o işgalcileri ya da enfekte hücreleri anında yakalayıp yok edebiliyor (sitotoksik T hücreleri). Bazıları da savunma süreçlerinin düzenli işlemesine yardımcı oluyor (düzenleyici T hücreleri). Bu ayrımın ve T hücrelerinin önemi kısa bir süre önce yayımlanan mühim bir çalışmayla bir kez daha anlaşıldı. Biraz daha ayrıntı için alttaki kutuya geçebilirsiniz.
KISA BİLGİ
YAŞASIN TEPKİSEL T HÜCRELERİ
T hücreleri virüslerin dışındaki proteinleri tanımlayıp hafızalarına kaydediyor ve aynı zamanda da bu proteinlere yapışarak virüsleri ve/veya bulaştıkları hücreleri süratle yok edebiliyor. Zaten bu nedenle de bağışıklık gücümüzün belirlenmesinde en az antikorlar kadar önemliler.
Kısa bir süre önce Nature Reviews Immunology dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bazı kişiler T hücreleri sayesinde virüse karşı, virüsle hiç karşılaşmadıkları halde de özel bir korumaya sahip olabiliyorlar. Uzmanlara göre, “SARS-CoV2”ye hiç maruz kalmamış kişilerin neredeyse yarıya yakınında bu virüse karşı T hücresi tepkiselliği var. Önceden sahip olunan bu doğal tepkisellik bağışıklık açısından fevkalade önemli bir ayrıntı. Yeni koronavirüs ortaya çıkmadan önce alınan kan örneklerinin yüzde 40-60’ında bu tür bir “doğal tepkisellik” avantajının bulunduğu anlaşıldı.
Bilelim ki bu tepkiselliğin “dost mu, düşman mı” olduğu henüz net ve açık değil. Ama dost, yani yararlı, faydalı, avantajlı bir ayrıcalık olması kuvvetle muhtemel.
ÖNEMLİ BİR SORU
NEDEN BAZILARI HASTALIĞI ÇOK HAFİF YA DA ÇOK AĞIR GEÇİREBİLİYOR
COVID-19’u oluşturan bu yeni koronavirüsün önemli bir özelliği akciğerlerin yapısını bozması ve bu organda geliştirdiği ölçüsüz bağışıklık cevabı nedeniyle inanılmaz bir tahribata neden olmasıdır. Son zamanlarda virüsün sadece akciğerlerde yaptığı tahribat nedeniyle değil, geliştirdiği ağır pıhtılaşma bozuklukları, kalp, beyin, karaciğer ve böbrek hasarları sebebiyle de yaşamı sonlandırabileceği anlaşıldı. Bu gibi ağır seyirli hatta ölümcül gelişmelerin “altmış yaşı geçenlerde, aşırı kilo veya obezite sorunu olanlarda, diyabetlilerde, akciğeri zaten hasta olanlarda (astım, amfizem, bronşetazi, kronik bronşit/KOAH), kalp-damar hastalığı bulunanlarda yani herhangi bir kronik hastalığa maruz kalanlarda” daha sık görüldüğü biliniyor. Yeni bir bilgiye göre ise hastalığı hafif mi ağır mı geçireceğimiz, hatta virüsü kapmamıza rağmen hastalanıp hastalanmayacağımıza yine “bağışıklık sistemimiz” özellikle de o sistemin hücresel savunmasını oluşturan “T lenfositlerimiz” karar veriyor. İşte bu nedenle hastalık herkeste eşit ağırlıkta seyretmiyor.
MASKENİZ GÖZLÜĞÜNÜZÜ BUĞULANDIRIYORSA…
MASKE takanların yaşadığı en önemli sorunlardan biri de eğer aynı zamanda gözlük de takmak zorundaysalar sık sık karşılaştıkları “gözlük camı buğulanması” problemidir. Bir çaresi var mı? Var! Hatta uzmanlar bir değil üç ayrı çareden söz ediyor. İşte o tavsiyeler...
Sabunlama metodu: Maskenizi takınız, gözlüğünüzü takmadan önce sabunlu suyla iyice yıkayınız. Daha sonra kâğıt havlu ile kurulayıp takınız.
Üste koyma metodu: Gözlüğünüzü maskenizi taktıktan sonra, maskenizin üstüne oturacak şekilde yerleştirirseniz buğulanma probleminiz azalacaktır.
Peçete metodu: Maskenizi takmadan önce ince ve yumuşak bir peçeteyi katlayınız. Ve maskeniz ile burnunuzun arasına yerleştiriniz.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle